En müphem zamanlardan günümüz modern toplumuna gelen, toplumun umutlarını, çıkar yol arayışlarını, dini inanışlarını sömüren meslekler vardır. İlkel toplumlarda ve kabilelerde “büyücü” ve benzeri adlarla karşımıza çıkan bu insanlar, adları değişse de, nitelikleri hemen hemen aynıdır.
Osmanlı’da cinci, cindar, üfürükçü, falcı, müneccim, muskacı vesair adlarla anılan bu kimseler, cumhuriyetin ilanı ve bu mesleklerin kanunca yasaklanması ile adlarını değiştirmiş, cumhuriyetin ilanından günümüze kadar kendilerini “hoca”, “alim”, “astrolog”, “medyum”, “şifa uzmanı” vs adlar alarak günümüze gelmiştir. Anayasanın tekke ve zaviyelerle ilgili 677. no’lu kanununun 1. maddesinde yer alan bu mesleklerle ilgili hükümler şöyledir:
“Alelûmum tarikatlerle şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadiyle nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur. Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde salâtine ait ya da bir tarika veyahut cerri menfaate müstenit olanlarla bilûmum diğer türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır.
Seddedilmiş olan tekke ya da zaviyeleri ya da türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler ya da ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar ya da bunlara mahsus hidematı ifa ya da kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdiile cezalandırılır.”
Bu gibi halk avcılığı yapan meslekler hakkında İslam ne diyor, zaten hazırladığım “Cindâr (Cinci), Üfürükçü, Astrolog ve Medyumlar Üzerine” adlı makalede bu konu üzerinde teferuatlı bir şekilde yer vermiştim. Bu yazımda bu mesleklerin dini hükmü üzerinde değil; bu mesleklerin güvenilmezliği ve bu meslekleri icra eden kişilerin karakterleri hakkında bu siteye gelen dostlarımıza bu kişilere aldanmaması için dostça bir “uyarı” niteliğinde deneyimlerimden bahsedeceğim.
Öncelikle blogumun ve gizli ilimler platformunun kurulma amaçlarından biri de toplumu ve inançlarını sömüren bu kişilere tepki göstermek amacıyladır. Çünkü bir ilme sahipseniz, hele de bu ilmi İslam’a dayandırıyorsanız, karşınızdaki insana -hiçbir ücret almadan- yardım etmek sizin Müslümanlık vazifenizdir. Zaten piyasada bu konularla ilgili 3-5 kitabı hele de yarım yamalak okuyup nasıl kolay yoldan para kazanırım diyen, yaptığı ritüeller tutsun diye Kuran’ın üzerine bevledebilecek/küçük abdest yapabilecek bir sapkınlıkta olan bu kişiler’e bel bağlamak, bize zerre kadar fayda getirmez.
Kaldı ki onların okudukları kitaplar, sadece eski dönemlerin o günkü inançlarından ibarettir. Bu cehaletin 16. yüzyılda da Osmanlı sarayına kadar sıçradığını, “müneccimbaşı” gibi mesleklerin alıp yürüdüğünü görüyoruz.
Elbette ki ilmin yaygın olmadığı o dönemlerde ninelerimizin dedelerimizin bu inanışlarını sadece “eski halk inanışı” olarak nitelendirmekle yetiniyor ve onları asla yargılamıyoruz. Bugün elimizin altında “internet” gibi, bilgiye ve ilme kolay erişim gibi bir nimet var. Onların öyle bir imkânı yoktu.
Hz. Ömer’e atfedilen çok beğendiğim bir söz vardır: “İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsanız.” Bu söz, ne yazık ki günümüz Müslüman toplumlarını büyük ölçüde kavrıyor. Toplum olarak mükemmel bir toplum olmaktan uzağız. Ama inandığımız Kitap, inanın çok mükemmel! Bizler bugün bu Kitab’ın değil, “bu kitap anlaşılmaz” diyen sözde din âlimlerinin peşinden gidiyoruz.
Toplumlara “anlaşılmaz” kitaplar gönderen bir Allah tasavvuruna iman eden bu sözde din alimlerine ve inşa ettikleri Kuran’ın özünden çok uzak öğretilere karşı, Kuran’ın çoğu kıssasında anlatılan Belam’ın (sözde din alimlerini sembolize eden Kuran’daki bir karakter) okudukça, onların iç yüzlerini Kuran’da keşfettikçe, onlara “LA” diyoruz! Yani hayır! Çünkü bunu diyemediğimizde Kuran nazil olurken “Dün atalarımızı bu yolda bulduk” diyen Kureyş toplumundan farkımız kalmıyor.
Diyor ya Yüce Allah, kitabında: “Ya (o) atalarınız yanılgı içindeyse….” Peki sormayacak mıyız kendimize, ya bize İslam alimi diye lanse edilen birçok “alim”, yanılgı içindeyse???
Konumuza dönecek olursak; bu sitenin kuruluş amacı, havas ilimlerini bu ilimi yarım yamalak öğrenip çıkar/menfaat elde eden tüm mesleklere de LA yani hayır diyebilmek içindir. Dostum, inan ki 10 yıldır ayakta tutmaya çalıştığım bir platformda, eğer onların astronomik reklam tekliflerini kabul etseydim, şimdi çok zengin bir insan olmuştum.
Ama ben, kendisine gelip gel sana mal verelim-mülk verelim, bu davandan vazgeç diyen Kureyşlilere karşı “Vallahi bir elime Ay’ı bir elime de Güneş’i verseniz ben bu davamdan vazgeçmem” diyen kutlu ve aziz bir Peygamber’in ümmetinin bir ferdiyim… Bu siteye gelen her okur, benim dostumdur, kardeşimdir, ablamdır, abimdir, ama her şeyden önce bana Allah’ın bir emanetidir. Ben o emanete hıyanet edip bu meslekte olan kişilerin bu platformda cirit atmasına müsaade etmem, edemem. Çünkü yarın bu emanetten hesaba çekileceğim….
Hani sitede astroloji bölümü de vardır, batıl inançlar bölümü de vardır, yıldızname bölümü de vardır, ebced bölümü de vardır; ama bu kategorilerin ortak amacı, “günümüz ya da eski halk inanışlarını” anlatmak içindir. Her kategoride de bu bilgilerin “halk inanışları” olduğu, İslam’da bunların yerinin olmadığı konusunda bilgilendirmeler/uyarılar vardır…
Bu platformun kuruluşundan (yaklaşık 10 yıldan) beri bu insanlarla ya da emek hırsızlarıyla ya da küfürbazlarla, ahlaksızlarla şunlarla bunlarla verdiğim mücadeleyi/cedelleşmeyi kuruluşundan beri siteyi takip eden ve şahsımı artık yakından tanıyan dostlarımız bilirler. Hani bu tür meslekten olan kişilerin yazdığı reklam amaçlı yorumları, yine bu meslekteki insanların tuttuğu “şurda derin bir hoca var, burada iyi bir hoca var” türünden mesajlar atan kişilerin attıkları yorumları anında siliyorum. Bunun yanında belki iyi niyetle yazılmış “tanıdığınız iyi bir hoca var mı”? yorumlarını da bu işe hiç kapı açmamak için siliyorum. Hani bir umutla sarıldığınız insanların inanın zerre kadar karakterleri, şahsiyetleri, dinleri, imanları yok! Vallahi yok!!! Sadece bir örnek:
Adam, bana e-mail atıp tehditler savuruyor, elimdeki webmasterlere senin ismini karalatırım, şunu yaparım, bunu yaparım… Bakıyorsun aynı adama, yok “kaliteli medyum hizmeti”, yok bilmem ne diye site kurmuş ismimi vererek, hakaretler savurarak ve adımı zikrederek beni kendi gibi medyum ilan etmeye çalışıyor, sövüyor, iftira ediyor da ediyor.
(Açıkçası sürekli “Akhenaton”, yanındayız diyen hukukçu okuyucularımızdan da hiçbir hukuki destek de görmedim. Blogum, bir tek emek hırsızının tek bir şikâyetiyle kapatıldığı günlerde bu arkadaşlarımız buhar olup uçtu. 3 yılımı bu yüzden dini anlamda bir boşluğa düşerek yaşadım. Son 2-3 yılım da düştüğüm bu boşluğu tamir etmekle, imanımı tazelemekle geçti. Benim Allah’tan başka yardımcım yok! Hani adamın biri Osmanlı zamanında bir çeşme yaptırıyor ve o çeşmeye bir tabela astırıyor, bu çeşmeden Müslümanların su içmesi haramdır diye, o kıssayı çok iyi bilirsiniz…. Bu ülkede hukuktan sadece güya dini bir kanal kurup, sonra o kanalda göbek atıp her türlü şaklabanlığı, İslam’a hakareti yapıp tepki veren Müslümanlara da avukatlar ordusuyla anında tazminat davası açan, para koparmaya çalışan, tek geçimi bu olan, hani şu kedicikleri olan zat gibileri yararlanıyor.)
Hani dostum, işte sizin umut bağladığınız, hoca dediğiniz, medyum dediğiniz bu insanların tiyneti bu! Alır paranı, ortadan kaybolur. Ne telefonlarına çıkar, ne de sana artık görünür. ÇÜNKÜ DOSTUM SENİNLE İŞİ BİT-MİŞ-TİRRRR!!!! Alacağını almış, vurgununu yapmış, sonrasında buhar olup uçmuştur. Bu mesleği icra edenlerin güvenilir olanı, güvenilmez olanı yok ki! Hepsinin ortak özelliği tektir: ŞARLATAN, UMUT SÖMÜRÜCÜSÜ, HALK AVCISI. Tiyneti olmayan kıymeti mi olacak? Onuru olmayan, iftiradan, karalamadan, hukuku çiğnemekten ve Allah’tan korkusu olmayan bir insanın sana en ufak bir faydası mı olacak?
Dolayısıyla eğer bir çocuğunuz, eşiniz, dostunuz; bu konularda sıkıntı yaşıyorsa, çevrenizde böyle insanlar varsa, bu ilmi -çıkar amacı gütmeden- kendiniz öğrenin. Muska ve tılsımlı şeylerden uzak durun. Hani benim tek sıcak baktığım, İslam’da da mübah olan rukye, yani Kuran ayetleri ile tedavidir. Kendim dahi, içimi sıkıntı bastığı zaman, açarım İnşirah suresini, tekrar tekrar dinlerim.
Eskiden (bugün kendini uygar diye lanse eden) Batı’da bu rahatsızlıklara sahip olan kişiler, içlerine şeytan girmiş diye suçlanıp bir direğe bağlanıyor ve canlı canlı yakılıyordu! Osmanlı’da ise çok güzel adetler vardı: Bu kişilere su sesi ve ney sesi dinletilip hasta teskin edilirdi. Bir ara bir kitabevinden “ney” ve “su” sesinin karışımı olan bir kaset satın almıştım. Bilmiyorum, Youtube’de bu tür MP3’ler var mı…
Sonuç olarak söyleyeceğim, ailenizde sıkıntıları olan bir kardeşiniz, çocuğunuz varsa, kendini medyum diye adlandıran bu kişilerde çare aramak yerine bu ilmi öğrenin. Çocuğunuzun psikolojik destek almasını sağlayın. Onları sadece gişe amaçlı çekilen ve hiçbir gerçekliği olmayan cin konulu korku filmlerinden uzak tutun.
Evde Arapça bir kâğıt parçası bulduysanız, önce bunun bir muska mı, büyü mü vefk mi olduğu konusunu araştırın. Hani annelerimiz bizi çok sever. Sınavlarda başarılı olmamız için falan, saf niyetle bazı kişilere gidip bazı muskalar, vefkler falan yazdırır, yastığımızın altına ya da bir kapının köşesine falan kor. Yani önce aile bireylerine o kâğıt parçasını gösterip haberi olup olmadıklarını sorun. Eğer haberleri yoksa yakınınızda Arapça bilen bir cami imamına ya da bir müftülük görevlisine o kâğıdı gösterip bilgi edinin.
Eğer derseniz ki, evde bu tür muskalar ya da tılsımlı nüshalar bulanlar için burada yazılanlar nedir, büyü müdür, muska mıdır, vefk midir, iyi amaçlı mıdır, kötü amaçlı mıdır, yeni bir sayfa açıp gönderdiğiniz o resimleri o sayfada paylaşıp tartışabiliriz. Elbette okuyucularımız arasında Arapça bilen dostlarımız da denk gelirler, bizi aydınlatırlar vs.
Yine uzun bir yazı oldu… Buna rağmen okuma nezaketi gösteren ve buraya kadar sabırla okuyan genç dostlarımıza, ağabeylerimize, ablalarımıza teşekkür ederim….