Bırakalım Bildiği gibi Gelsin
Bugünü yaşamak , Kum saatlerini izler gibi zamanı sessizce akan bir nehir misali seyrini izlemek. Varım , hissediyorum , düşünüyorum ama tutamıyorum. Bu nedenle Şu dakika hayatı sorguluyorum. Neden böylesine anlamlı tüm yaşananlar ve biz neden acıyı bile sever hale geldik.
Geçmiş ; bırakamayana parmaklıklıkları siyaha boyanmış bir zindan adeta. Kapalı kaldığımız tüm saatler hüznü , mutluluğu ve göz yaşını bir arada getiriyor. Ya gelecek ?
O'nu unutur olduk , yaşadıklarımızın yaşayacaklarımızın garantisi görmeye başladığımız düşünceden itibaren ne gelecek kaldı ne şimdi , sadece geçmişte bir kaç anı.!
Kırdık kırıldık , üzdük üzüldük hepsinde haklıydık , tüm olanları yaşamalıydık. Hayat dedik , kader dedik adına ve çekmecesi dâhi olmayan mazi dediğimiz sandıklara sakladık. Naftalin kokularıyla karşıladı bizi her anımsayıp kapağını açtığımızda hoşgeldin dercesine.
Shakespeare 'e göre hayat bir oyundan ibaretti ve ne güzel söylemişti , ' Bazı yıkılışlar, daha parlak kalkınışların teşvikcisidir. ' Peki , ya yıkılışlardan kalkamayanlar , ya onlar hangi zaman aralığının insanlarıydılar. Arafta kalmak zor zanaat. Hiç bir zamana , hiç bir yere ait olamamak hissiyle bocalamak ve bunun imkansızlığı ile her limana sığınırken bulmak kendini. Aynalar bile yansıtmaz aksini. Baktığında gördüğün hiçliğin ta kendisi olur çıkar da karşına , buna bile güler geçer halde umursamazcasına omuz silkerek yürümeye devam edersin yolun da.
Sevdiklerimizi mutlu etmek adına nelerden vazgeçmedik , hangi isteklerimizi görmezlikten gelerek başka zamana , nasip değilmiş demedik ki avuntusuyla geçiştirmedik. Mecburiyetler olmasa bir çoğumuz oturup kalırdık yıllarca kare kumaşlı eski koltuğumuzda. Geçmişten kalma meşhur bir haber vardı buna en somut örnek; Dış devlette super loto oynayan bir adam yakınlarına lotonun kendisine çıktığı taktirde dev asa bir televizyon alacağını ve bunun önünden hiç kalkmadan yiyip içip yatacağını söylemişti. Nitekim dediği doğruluk kazanmış ve birkaç yıla Aşırı kiloya bağlı nefes yetersizliğinden evinde ölü bulunmuştu. Sanırım bu nedenledir ki hayat bize istediğimiz herşeyi vermez , kendimizce hedefler belirlememiz için kamçılar durur. Sırf birşeylerden en önemlisi kendimizden vazgeçmeyelim diye.
Karanlıkta görebildiğini söyleyen kişi sayısı çok azdır , oysa ki karanlıkta görme yetisini kazanmak için gözlerimizi bir kaç dakika sımsıkı kapattığımız taktirde aydınlanır ve belirginlik kazanır. Böylesine gerçekleri öğrendikçe iç huzuru yakalıyor insan ne geçmiş kalıyor ne gelecek herşey sadece bulunduğu an'dan ibaret. Bakıyoruz , görüyoruz , kendimizce anlamlandırıyoruz isimler koyuyoruz.
Bıkmadan , usanmadan , yılmadan tekrar tekrar seviyoruz. Sevdiklerimizi mutlu etmek adına bin parçaya bölünüyoruz da bir tek an pişmanlık duymuyoruz. Ve zamanla öğreniyoruz , Herşeye rağmen yaşamayı , geldiği gibi kabullenmeyi öğreniyoruz.
Zamana ve getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen en içten gülümsememizi takınarak kabullenelim ve Bırakalım Hayat bildiği gibi Gelsin , Bırakalım her sabah güneş yüzümüze tekrar tekrar sevgiyle doğsun.
( unutmayalım Hayat sadece sözlerimizi, yazdıklarımızı bilmekle kalmıyor düşüncelerimizide okuyor. )