kayseri escort ankara escort izmir escort antalya escort bursa escort istanbul escort

Etiketlenen üyelerin listesi

Toplam 3 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 3 arasi kadar sonuc gösteriliyor
  1. #1
    Elysium - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Üyelik tarihi
    02.Şubat.2014
    Mesajlar
    811
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    45 Thread(s)

    Basket1 Sevgiliye Aşk Mektupları 2

    Sevgiliye Yazılan Mektuplar...
    19 Mayıs 1951
    ROSENBERGLER

    Benim canım sevgilim
    Beni saran kollarından koparken ne kadar isteksizdim ahh.. Ve hücreme yaklaşırken adımlarım nasıl geri geri gidiyordu bilsen... Hücre- sessiz acımasız ve umursamaz tavırlı sahibinin gidişinin farkında değilmiş gibi görünen ama sonunda döneceğini bilerek böbürlenen hücre orada beni bekliyordu. Dudaklarım konulmaz bir açlık içinde seninkilerle kenetleneli yalnızca üç gün oluyor. Daha üç gün önce yıllardır sevdiğim garip bir aşinalık garip bir yabancılık duyduğum sayısız geceler boyu yanında yattığım ve tatlı uyuduğum o varlığa kondu gözlerim. Takvime göre yalnızca üç gün bana sorarsan aradan birçok evren çağı geçti ve ben seninle sanki hiç konuşmadım da konuştuğumu düşte gördüm. Sevgilim "kendimden geçtim " derken benim yerime de konuşmuş oluyorsun. Tırmandığın basamaklar içeri girdiğimde beliren görüntün. Manny'nin kulağıma boğuk boğuk gelen sesi içinde bulunduğumuz oda .. Hepsi ve herşey öyle çılgın bir gümbürtüyle bilekşime aktı ki ağzımı açamaz oldum . Sonra fiziksel selamlaşmamızın acı veren eşsiz tadına daha tümüyle varmadan bununla birlikte içtikçe daha çok susadığımın bilekşinde olarak ayrıldığımı ve kaldırılmaz bir masanın aramIıda olduğunu gördum..!

    Ahh Monsieur Je t'aime Je t'adore. Büyük yalnızlık duyan karın Ethel ( Ethel ve Julius Rosenberg'lerin hapishanede birbirlerine yazdığı mektuplardan oluşan "Rosenbergler" kitabından..

    Eylül 1976

    FRAU VON STEIN'a

    Neden sana acı çektiriyorum sevgilim?
    - Neden hep ya sana acı çektirmek yada kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler.
    Biz birbirimizin hiçbirşeyi olmayacaktık; ama herşey olduk. Seninle böyle düpedüz konuşuyorum çünkü sen her bakımdan anlarsın.
    Şu var ki ben herşeyi olduğu gibi görüyor ve bunun için de çIğrımdan çıkıyorum.
    İyi uyu meleğim ve uyan!
    Seni artık görmeyeceğim yalnız biliyorsun ya ben kalbimi ah hepsi saçma ne soylesem hepsi boş.
    Yıldızları nasıl seyrediyorsam bundan böyle sana da öyle bakacağım demek!
    Hele bir düşün bunu...


    Wolfgang von Goethe(Goethe'nin Seçilmiş Mektupları kitabından)

    Evet beni oraya götüren yıllardır aradığımnasıl gireceğimio kapıyı açacak tılsımlı sözcükleri aradığım gerçek ülkeme taşıyacak şifreyi sen buldun ve yine biliyorum ki senle gidecek.
    Senin söylediğin gibi her şey bir arada olmuyor.Seni gördüğüm her günher geceher sabah gözlerime yerleşen o pırıltıyı senin de taşımanı istiyordum.Ben varken çalan telefonları çalıp yanında olduğumu söylemeni...

    Bütün o kadınları en çok da bir zamanlar şimdi bu duyduklarımı sana yaşatan o kadını unutmanı istiyordum.
    Yaşamın bana nasıl bıkkınlık verdiğini bu insanlardanyüreklerine kazınmış tüm bu kötülüklerdentelevizyonda görünce ağladığım savaşlardanyıkımlardanbu yoksulluktanbu ikiyüzlü insanlardan nasıl usandığımı bunları taşıyamayacak denli zayıf olduğumu anlamanı korkarak uyandığım gecelerde anlattıklarımı geçiştirip beni sakinleştireceğine hepsinin doğru olduğunu ama yanımda olduğunu söylemeni istiyordum.

    Oysa sen haklıydınbunların hepsini yaşamıştın.Böylesine acı duyarakböyle her şeyimin sana çarpıp zedelenmesine izin vererek yaşayamayacağımı biliyordun.

    Evet öğrendim.Şimdi bunca zaman sonra bana ne yapmak istediğini anlayabiliyorum.Söylediklerini yapıyorum bu dünyaya geri döndüm.Artık o hala hatırladıkça beni ürperten dalgalanmaları istemiyorumdakikalarca çalıp açılmayan telefonun sesini ya da makinedeki boğuk cümleleri ne zamandır duymuyorumbana her gün çiçekler gönderen biri varher gün gelen çiçekleri seviyorum dünyanın en güzel kadını olduğumu duymak hoşuma gidiyor

    Evet haklıymışsın öğrenmem gereken tek şey buymuş
    suyun üstündeki taşlara basarak yürüyüp gitmekiçine girmemek yansıyan görüntülere bakmamak.
    Öyle yapıyorum işte her şey düz bir çizgide gidiyor beklenmedik bir şey yokşaşırtacak bir şey yok.O her gün aynı saatte arıyor.Aynı saate çiçekler geliyor armağanlar...Onun tam yanında duruyorum bu ne demek biliyor musun tam yanında durmak?

    Bir kadın senin ancak arkanda durabiliyor sevgili.Kocaman görüntünün ardında bir yerde gölgenden seçilemiyor.Başkaları da var mı bunu asla bilemiyorsunbilemedim bence vardı hep vardı ama her keresinde ince söz oyunlarıyla yüzündeki gergin ifadeylegözlerinde yerleşen bıkkınlıklarla beni hep yalanladın.
    Şimdi biliyorum;senin tek bir kadınlatek bir müzik parçasıyla mutlu olamayacağını her sabah kalktığında yeni bir heyecan duymazsan mutsuzluktan öleceğini biliyorum.

    Bunu sana yaşatmak istedim.Gerçekten istediğim tek şey buydu seni her sabah uyandığında yeniden mutlu etmek.Böylece çılgınca görüntüler eşliğinde ama benle yaşamanı sağlamak.Oysa senin değişimlerine kapılmaktanonları izlemektenonları yorumlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamadım ki...

    Belki doğru yalan söyledim istediğim tek şeyin senle bu sonsuz maceraya girmek olduğunuher gün yeniden tek bir bakışlatelefonun çalmasıylaküçük bir kağıda yazılmış sözcüklerle kalp atışlarının hızlanmasınıbeklenmedik bir anda tam her şey yoluna girdi derken yerin ayaklarımın altından kayıvermesini bu sonsuz sarsıntıyı istediğimi söylerken yalan söyledim.

    Ama beni senden iyi kim anlayabilir?

    Belki de aslında hiçbir şey istemiyordum ne istediğimi ne düşündüğümü sözcükler halinde belirginleştiremiyordum bile...Birlikte saatlerce oturduğumuz o ilk gün seni seviyordum ve bunca zaman hep aynı hala aynı seni seviyorum doğrusu bu...

    Sürekli bir duvara çarptımsürekli sanki görünmez bir el beni uzakta tutuyordu.Yapmak istediğim hiç bir şeyi yapamadım.Senin istediğin kadın bu nasıl bir şeydi bilmiyordumonu olmaya çalıştımyeter ki o duvar belirmesino görünmez el beni yine itmesin diye senin sevimli küçük kızınsenin küçük ******nsenin dostun evet bunları sende öğrendim.

    Birinden delice sevdiğin birinden ayrılmak zorunda olmak ama ayrılırken onu da içinde götürmekiçinde ondan uzaklaştığın her adımda onun içinde büyüdüğünüiçine sığmadığını duymakkurtulmaya çalışmakiçinde tutmaya çalışmakboğulmak bütün bir dünyanınbütün görüntülerinanılarınçocukluk günleriningelecek düşlerininbugünün renklerinin siliniverdiği bir anda yine de ayrılmak zorunda olmak...

    Bunun ne demek olduğunu biliyor musun? Eminim biliyorsundur.

    İşte şimdi senden ayrıldım.Sanki o ilk ayrılık anında içime sığdırmaya çalışıp başaramadığım şey şimdi sakince duruyor.Zaman zaman kalbimi sıkıştırankarın boşluğundaki o bildik burkulmaya yol açanellerim titreten gözlerimin dolmasını sağlayan o olsa da eskisi gibi değilduruyor.Sanki içimde katılaşan bir ruh...

    Bak artık ağlamıyorum.
    Kendimi öldüreceğimden korkuyorlardıkendini öldürmek başka nasıl olabilir ki içindeki coşkuyuiçindeki çocukluğu içindeki mutluluğuiçindeki her şeye rağmen kendini verişi öldürmekten başka nasıl olabilir?

    Bütün bunların olmadığı bir dünyaya geri döndüm.Hepimizin söylediği gibi hepimizin yaşadığı sürece söylenip durduğu başka şeyler söyleyip yine de onları değil bu katılaşan yüreğinizi bulduğumuz dünyaya geri döndüm.

    Belki de tek isteğim birlikte bir şarkı söylemekti... Benim şarkımı basit sıradan sevimli bir şarkı ama söylemedin.


    ALINTI....

    __________________

  2. #2
    Elysium - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Üyelik tarihi
    02.Şubat.2014
    Mesajlar
    811
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    45 Thread(s)
    Hèloise’den Abèlard’a

    Yanıtlamadım mektubunu.
    Yapamadım. Öyle perişandım ki...
    Perişanlık değil de, utanç içindeydim.
    Fark ettim ki , duygularımı açmasaydım sana,
    bırakmayacaktın kendini.
    Her zaman üstündün benden, hele duygularda...
    Istırabının da böyle olacağını düşünmeliydim.
    Sana yazmakla, yazmanı istemekle hata ettim.
    Kabahatliyim.

    Hala da mektubuna yanıt değil bu yazdıklarım.
    Mektup denemezdi ki ona,
    bir hıçkırıktı. Erkek kadının karşısında ağladığında,
    babası, kardeşi, sevgilisi....kim olursa olsun,
    çocuğu gibi oluverir kadının gözünde.
    Ah! Seni rahatlatmak için ne yapabilirim?
    Yüreğimdeki acı kalktı bağrıma çöreklendi.
    Utanç içindeyim,
    asla yok olmayacağını bildiğim bir utanç.
    Beni bağışlamanı dileyemem senden.
    Sevdana kuşkunun gölgesi düşer, istemem.
    Bir haftadır, yedi gündür, mektubunu yanımda taşıyorum,
    her götürdüğüm yerde suçluyor beni,
    sanki sensin taşıdığım.
    Artık yazmamak gerek diye düşünmüştüm.
    Şimdi diyorum ki, gaddarlıktır, aptallıktır bu.
    Olan oldu ikimizi de.
    Açtığımız gibi iyileştirelim yaralarımızı. Mektup yazalım.
    Seni böyle rahatlatırım ancak.
    Beni böyle rahatlatırsın ancak.
    Elimizde kalan azıcık mutluluğu yitirmeyelim.
    Hayatımızı mahvettiler,
    ama karışamazlar mektuplarımıza, onlara dokunamazlar.
    Satırlarında kocam olduğunu okuyacağım,
    karın olarak sesleneceğim sana.
    Kağıt üzerinde daha da yakınlaşırız,
    daha yumuşak, daha sıcak sesleniriz birbirimize.
    Mutluymuş gibi yaşayan,
    önce teklifsizleşen, ardından gaddarlaşan, sonunda kayıtsız kalan

    inkar etme beni, kendini, ya da bizi.
    Yaz bana, gizli düşüncelerini öğreneyim.
    Yanında gezdireyim mektuplarını,
    onları seni öptüğüm gibi öpeyim.
    Kıskanmaya gücün varsa,
    tek rakibin, öptüğüm mektupları kıskan.
    Özensizce, düşünmeden, çekinmeden yaz bana.
    Beynini değil yüreğini dinlemek istiyorum. Kadınca...
    Beni sevdiğini duymadan yaşayamam artık.
    Aşkın can damarı oldu hayatımın.

    Küçücük bir kuş gibiyim.
    Havam sensin, es üstüme.
    Küçücük bir balık gibiyim.
    Suyum sensin, ak üstüme.
    Suskunluğun çöl olur bana.
    Suskunluğunda boğulurum.

    Görevimin başına dönüyorum şimdi.
    İçim rahat gidiyorum, sayende.
    Buraya sen gönderdin beni.
    Bana ‘Ana’ diyorlar.
    Senin ana olamam ki.
    Karım demelisin bana.
    Ben senin karınım

    Abèlard’dan Hèloies’e

    Pek az insana nasip olmuştur,
    Sevdiğimiz gibi sevmek. Pek azına nasip olmuştur...
    Istırap içindeysem de müteşekkirim.
    Acı içinde olmasam da şükran duyacaktım,
    acımın sebebine sarılacaktım.

    Ayrılık, sevdanın türbesidir derler.
    Derler ki, uzun ayrılıklarda ölür gidermiş sevdanın sıcaklığı.
    Madem öyle, neden azalmadı aşkımız, bir nebze bile?
    Yokluğun durup dinlenmeden sevdamı hatırlatıyor sadece
    Düşünmüştüm ki, seni görmezsem eğer,
    Bir anı olursun, canım istedikçe belleğimde canlanan.
    O da canım isterse...
    Ama ne oldu?
    Anılarıma gömdüm kendimi, teslim aldın benliğimi.
    Düşünmüştüm ki, oruç tutarım, çok çalışırım,
    küçülür gidersin anılarımda.
    Oruçlar tuttum, gece gündüz çalıştım, durdum.
    Ne fayda! Yalnızca senin gözlerini okuyorum kitaplarımda.

    Bu saplantı canımı sıkıyor, itiraf ediyorum.
    Sana rastlamadan önce yaptıklarıma döneyim diyorum.
    Aristo’yla kavgaya tutuşuyorum.
    Öğrencilerle noktanın virgülün tartışmasını yapıyorum.
    Şimdi de oturmuş güya St. Paul hakkında yazıyorum.
    Hepsi beyhude...Hiçbir yararı yok!.
    Ne dualar, ne ağıtlar yardım edebilir, erkeğin kaybettiği erkekliğini geri getirmeye.
    Ah! Ruhumun kırılgan kasesi, zavallı bedenim...
    Neden ‘İlk Günah’ denen o bağnazlıkla sakatlandı gitti?
    Böylesine sadık olup hüznümü artırma.
    Gövden yapamaz belki ama,
    bari düşüncelerinde ihanet et bana.
    Ben artık Abelard değilim ki...
    Sen de Heloise olma.
    Gücendir beni. Bırak yabancılaşayım.
    Tanrım! Nasıl da gıpta ediyorum,
    sevgisi bizim gibi olmayanların mutluluğuna.

    Nedir şu tutkulu halim benim?
    Delikanlı heyecanıyla oturmuş yazıyorum.
    İnsanın insana aşkı doruğuna vardığında,
    Yanılmıyorum, eminim böyle olduğuna.
    Kim yaşamışsa bu yoğun çılgınlık dakikalarını,
    kim bu hain girdaba girip çıkmışsa,
    dönüp durmuşsa kendi etrafında,
    kim kimdir, ne nedir, unutuncaya kadar...
    o aşağılık duygu kaplamışsa her yanını,
    etleri kasılmışsa ölecek gibi,
    gözleri yaşarmışsa heyecandan,
    bilsin ki, aşkın hazzıyla kıvranmaktadır.

    Yine de tiksiniyorum bedensel aşktan.
    Tedavi olmuş değilim henüz.
    Aklım reddediyor onu,
    yüreğimse bağışlıyor.

    Nasıl da uğraştım kendimce sana kara çalmaya...
    Aklımdan tüm kusurlarını tekrarladım, durdum.
    Yalan söylemiştin, hatırladım.
    Bir keresinde epeyce kabaydı davranışın...
    Bu da işe yaramadı.
    Hatalarında da sen vardın.
    Onları hatırlarken erdemlerin geliyordu aklıma,
    güzelliğin canlanıyordu gözlerimde.
    Daha acısı, boynundaki o minicik beni hatırlıyordum...

    Adım filozofa çıkmıştır benim.
    Kendi tutkularını dizginleyemeyen şu koca filozofa da bakın!
    Sen de çevrenin en akıllı, en iyi yetişmiş kızlarından birisin, değil mi?
    Kilisenin demiyorum, dikkat et.
    İkimiz de duygularımızın merhametine sığındık işte.
    Kafamızı çalıştıramıyoruz,
    Paçavraya dönen ruhlarımıza sahip çıkamıyoruz.
    Kalan azıcık aklımızı da kullanamıyoruz.

    Durup bir soluk almalı mıydık,
    O girdaplara dalıp apaçık felakete sürüklenmeden önce?

    Bir erkek gibi konuşacağım şimdi; anlamaya çalış beni:
    Gözyaşlarını bir yana koy,
    Üstüne benimkileri de ekle.
    Bütün endişelerimizi, üpertilerimizi kat hepsine.
    Kıskançlığı, üzüntüyü hesaplamayı unutma.
    Güvensizliği, korkuyu da kat o hesaba.
    Şimdi topla bakalım hepsini, ne ediyor?
    Aşkın kısacık hazzıyla karşılaştır. Değiyor mu?
    Aptallar iflasını isterdi bu hesapla.
    Peki biz ne demeye direndik,
    elimize asla geçmeyecek bir şeyin hastalıklı bedelini ödemekle?

    Sıkıldın, değil mi? Bakkal gibi yaptım hesabı.
    Ama gördüğün gibi, öğrenmeye çalışıyorum ben de,
    bir zamanlar sana öğrettiklerimi.
    Geleceğim eserlerimde yatıyor, sen ise geçmişimsin.
    Benim için durum apaçık böyle.
    Seni de özgürleştiriyor bu durum. Acı veriyor, değil mi?
    Doğum da acı verir.

    Yine de...neden rahat edemiyorum ben?
    Yeni hayat yok: Hiçlik, ölüm bu!
    Bakımsız bir mezarın üstündeki taşlar gibi.
    Benim geleceğim yok mu yani?
    Yani, ben yazdığım bütün şiirleri, yazdığım her şeyi,
    senin tırnağın kadar değersiz mi görüyorum?
    Hem şairim, hem filozofum ben; mesele burada.
    Filozof dediğin, lafın tek gerçeğinin yine laf olduğunu iyi bilir.

    O zaman soruyorum kendime:
    Bizimki gibi bir aşkın amacı ne?
    İnandığımız gibi, Tanrı’nın bir hikmeti varsa işin içinde,
    her şeyi tüketen aşkımızdan öte,
    O’na bağlılığımızın sapması da mı bu hesabın içinde?

    Nedir bu aşkın amacı?
    Seni kendi ruhumun yansıması gibi mi seviyorum?
    Seni severek, kendi ruhuma, sonra Tanrı’ya mı ulaşacağım?
    Tanrı’nın habercileri miyiz birbirimize?

    Dizlerimin üstünde yakarıyorum Tanrı’ya da, sana da.
    Utanmadan, lanetlemeden, dua ediyorum:
    Seni bana versin, tut elimden, sen götür beni O’na.
    İhtiyacım sonsuz sana.
    Senden mahrum kalırsam, ruhum da Tanrısız kalacak.
    İşte bir elimle özür bıraksam seni, ötekiyle bağlıyorum.
    İyi de, nedir ki özgürlük?
    Sevdanın zulmü!
    Yazmayacağım artık. Artık hiçbir şey bilmiyorum,
    ihtiyacımın bu sonsuzluğundan başka.

    __________________
    ALINTI...


  3. #3
    Elysium - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Title
    Üyelik tarihi
    02.Şubat.2014
    Mesajlar
    811
    Mentioned
    5 Post(s)
    Tagged
    45 Thread(s)
    'Yusuf” yazdı Züleyha, sayfanın ortasına.
    Hala hitaptaydı kalemi,bir satır ileri geçemedi.
    Bir satır ileri geçsem hitaptan,dedi,yanacağım.Ses verdi içinden bir ses:”Yan o zaman,yan o zaman!”
    Züleyha devam etti:
    “Ah benim Yusuf’um,ah benim,ah/senim,dedi,başka bir şey diyemedi.”
    Züleyha Yusuf’a bir mektup yazmaya başlayınca “Yusuf “diye başladı,”Yusuf ” diye bitirdi.Gördü ki hitaptan öteye geçemedi.Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok.Ve Züleyha’nın lügatinde “Yusuf”tan öte sözcük yok.
    “Yusuf,dedi,kelamım artık sende hükümsüz.Ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme.Bil ki kelamdan da ötede sadece ah var,ah ki dünya onun üzerinde durur,gökkubbe onun hararetiyle döner..”
    Züleyha’nın gülümsemesi
    “Bir gün Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş tahtırevanıyla geçiyordu kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından.
    Görkemli bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor ve Züleyha’ya yol açıyorlardı. Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve kimse kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı.
    Birden bir meczub, ehil arslanları, atları ve arabaları aşarak Züleyha’nın tahtırevanının önünde dikiliverdi, yürüyüş durdu. Züleyha tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın nedeninin anlamak istedi.
    Gözlerini kaldırarak Züleyha’nın yüzüne bakmaya başladı meczub, “Züleyha…” dedi, “sevindir beni!” Züleyha kölelerine meczubun sevindirilmesi için işaret etti.
    Köleler mor renkli kadife bir keseyi uzattılar avucuna; ama meczub oralı bile olmadı.
    “Züleyha…” dedi, “Sevindir beni, bana gülümse! Başka bir şey istemem.”
    Züleyha bu sesi hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını reddettiği silik bir yığın sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı. Usulca gülümsedi.(…)
    Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi çekiliverdi.
    O günden sonra Mısır’ın lisanına “sadaka vermek” anlamına gelen yeni bir deyim yerleşti: Züleyha’nın gülümsemesi.”



    Yusuf-u Züleyha

    Yusuf’ la başlamalıydı söz...

    Kelimeleri kifayetsiz bırakan binbir hece düşer dudaklara...
    Kurulan cümlelerin manası yeter mi seni anlatmaya ?
    Yüzünün
    güzelliğine anlam bulan söze erişşem,
    Yüreğinin
    güzelliğine yetemiyor ki hiçbir mana.

    Yusuf’ um!
    Kaderi dipsiz kuyulara atılan masumum,
    İhaneti kan bağından öğrenen,
    Çilesi kuyularda derinleşen temiz ruhum,
    Sen kuyulara düşerken, yükseliyordu
    aşk.

    Avuçlarına sıkışan ihanetin kan izleriyle başladı yolun,
    Sitemin, arkasını dönüp giden on kardeşin kulaklarında çınladı,
    Kenan ilinin topraklarında kara bir isyan oldu ayak izlerin...
    Yusuf’ un kanlı gömleği düştü işte o vakit ihanetin ellerine.

    Kenan ilinin topraklarına yolu düşen bir kafile...
    Kuyuya salınan kaplara bir umut sızdı önce,
    Yakub’ un en sevdiği evladı,
    Atıldığı kuyudan köle olarak çıkıyordu.
    Bakışlarında hayretler okunan kaç göz imrendi?
    İlahi
    aşkın nurlar yansıttığı o yüzüne...

    Mısır’ ın köle pazarlarında,
    Satılığa çıkarılan bir köle.
    Bilmezler ki köle diye bir
    aşkı satın aldıklarını.
    Eşsiz
    güzelliğini, sarsılmaz hayasıyla tamamlayan,
    Ve sinesine saklanmış nice imtihan...

    Züleyha’ yı biçare bırakan,
    Akla ziyan bu
    aşka tutsak eden,
    Yusuf’ ta
    şiirleşen güzelliğe taparcasına aşık,
    Kurallara b
    aşkaldıran, iffet perdelerini yırtan,
    Kat kat artan bir muhabbetle çığa dönüşen yakıcı bir sevda.
    Nefsin aklını çelen fısıltılarıyla,
    Züleyha’ nın gözlerinde, vuslata davet her bakış...

    Yusuf,Un Züleyha’ nın güzelliğin karşısında,
    Her şeyin kalpte başlayıp, kalpte bittiği bir anda,
    Aşkın, kalbin emrine göre isim aldığı yerde,
    Şehveti reddeden üstün bir haya oldu Yusuf .

    Züleyha’ nın iftiraları ile zindana düşen bir nur,
    Adım adım yükseldi, sabırla,
    Hem maşukuna, hem de makamına.

    Ve Züleyha!
    Nefsinin külleri arasından, haya kapılarına çıkan,
    Güzelliğini, servetini Yusuf uğruna kaybeden,
    Vicdan mahkemesinde, her davada müebbet bir hasrete mahkum,
    Yusuf’ una hasret Züleyha...

    Kırışan yüzüyle gittiği Yusuf’ un makamında,
    Edep nuruyla
    güzelleşen,
    Maşukunun gönlünde yer edinen kadın.
    Aşk güneşinin aydınlığında,
    Yusuf’ la vuslata erdi Züleyha.




    Ayşe ÇETİNER.




    Züleyha!
    Aynalara akseden sanki duru bir pınar.
    Bir bakan bir daha bakar.
    Zengin güçlü ve nümayişkâr…


    Züleyha!
    Potifar’ın gözdesiyken gözleri derin bir kuyuya meftun olup gözden düşen
    zaif köle diye takdim edilene zaafını izhar eden
    aşkı aşikâr…

    Züleyha!
    Gömleği arkadan yırtan
    Yusuf’u zindana atan
    Hakkı olmayana uzanan
    Müfteri mütecaviz hevâkâr…

    Züleyha!
    Kınayanlara : “ Benim yerimde olsaydınız siz de kınananlardan olurdunuz” diyerek Yusuf’un güzelliğini aşkına şahit getiren
    Yaratıcı’nın cemalinin tecellisi olan o güzellik karşısında ellerini doğrayan kadınların dillerini bağlayan
    sadece yüreğini ve aşkını konuşturan
    Cüretkâr…

    Züleyha!
    Gülüşü sadakayken Yusuf’un bir gülümsemesine dilenen
    Leyla’nın Şirin’in Aslı’nın ve daha nicesinin maşuk olmak varken nasibinde;
    yâr gülşeninde güzeller gonca gül iken
    aşka düşen dile düşen derde düşen; Mecnun olan Kerem olan Ferhat olan bir kadın…
    Yüreği diken diken…
    Mahzun mahcup siyahkâr…

    Züleyha!
    Her geleni: “Belki Yusuf’tan haber verir” diye dinleyen
    Beytü’l-ahzanında “Yusuf!..” diye inleyen
    Destan iken güzelliği bir vakitler Mısır’da;
    saçlarına a(ş)k düşen gözgülerine küsen
    Gözü yaşlı yüzü yaşlı nâlişkâr…

    Züleyha!
    Önce tutkuyla sonrasında aşkla ve aşkın da ötesine geçerek hayat-kader-irade dairesindevarlıktan öte varlığı fark eden
    bu fark edişle belâyı aşka ‘Eyvallah’ diyen
    bir tevbekâr…

    __________________
    ALINTI...


Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Benzer Konular

  1. Bayezid - Timur Mektupları
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Osmanlı Tarihi
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 18.Haziran.2017, 14:25
  2. Hürrem'in Kanuni'ye Yazdığı Aşk Mektupları
    Konu Sahibi BOZKURT21 Forum Osmanlı Tarihi
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 30.Mart.2015, 14:00
  3. Büyük Kadınların Aşk Mektupları
    Konu Sahibi ÇağanCan Forum Edebi Eserler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 18.Kasım.2014, 00:46
  4. Başkalarına Ait Aşk Mektupları
    Konu Sahibi ÇağanCan Forum Edebi Eserler
    Cevap: 0
    Son Mesaj : 18.Kasım.2014, 00:44
  5. Sevgiliye Aşk Mektupları
    Konu Sahibi Elysium Forum Aşk Mektupları
    Cevap: 16
    Son Mesaj : 01.Haziran.2014, 22:03

Bu Konu için Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
gaziantep escort bayan gaziantep escort sesli sohbet seks hikaye onwin venüsbet giriş tipobet365 sahabet karabük escort ordu escort kars escort kocaeli escort izmit escort edirne escort ısparta escort karabük escort manisa escort adana escort
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara çankaya escort kızılay escort kızılay escort ankara eskort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort kayseri escort istanbul escort avrupa yakası escort çapa escort şirinevler escort avcılar escort beylikdüzü escort