Aşka düşmek…

Kontrolsüzce…
Hiçbir şeye tutunmadan,
Tutunamadan...
Öylece düşmek…

Aşka için kurulacak en güzel tabirlerden biri olsa gerek bu!
“Aşık olmak”tan daha garip duruyor…
“Olmakla” “düşmek” arasındaki tercih; yaşanan ya da yaşanacak duygunun saflığını, gücünü gösteriyor…

Gençken, “aşık olmak” için yanar tutuşur insan,
“Olmak” için birini arar!
Bu yüzden “aşık olmak” tabirinin, en oturduğu yıllardır, gençlik çağları. Büyüdüğünü görmek/göstermek için hayaller kurar, didinir, çabalar küçük bedenler...
“Olmayı” yaşayacak hedef arar kendine ve bulur…
O yüzden platonik aşkların mevsimidir bu zamanlar…
Gencin, “kişiye” değil aşka ihtiyacı vardır. Bu yüzden “düşmez”, “olur”!
Nesne arar kendine.
Ne olduğunun, kim olduğunun önemi yoktur?
Bir önemi olsa da, önem; kendi için değil, büyüme durumunun dışarıdan nasıl algılandığı üzerinedir...
Yani kim olduğu, neye benzediği hususu, kendinden ziyade başkaları için önemlidir onda…
“Düşmek” yerine, “olmaya” ihtiyaç hissetmesinin bir sonucudur bu!

Sonraları ise insan aşka olan ihtiyacını; büyüyerek, kendine olan güvenini farklı alanlarda geliştirerek azalttıkça, “aşık olma” fiilinin kapsamından yavaş yavaş çıkar...

Kültürümüzün evlilikleri, “düşmek” zamanlarında değil de erken dönem olan “olmak” dönemlerinde olur…
Bu yüzden biz büyüdükçe; “aşk” ufalır, küçülür…
Yaş büyür, duygu küçülür, sevgi azalır, sevgilinin kusurları daha bir net görülür.
İşte, sevgilinin sevgili hanesinden düşmeye başladığı dönemler, bu dönemlerdir…
“Olmak” noktasından çıkıp, “düşecek” kadar büyüyünce insan; sevgili hanesinin alanı da genişler ve büyür.
Sevgili oraya sığmaz olur…
Ve sevgili “eş” olur…
“Eş” olmuş sevgili, sevgiyi “aratır” olur…

Sonra, orta yaşları geçince;
Yaşımız büyümüş, kendimize olan güvenimiz daha bir olgunlaşmıştır.
İşte o zamanlar, “aşkın düşme” zamanlarıdır.
Bu dönemlerde “düşenler”,
Gençlik döneminde “olanlar”dır.
Gençlik yıllarında “aşık olarak” evlenenler, yaş ilerledikçe “düşmeye” namzettirler…
Ne kadar gecikirse yaş, o kadar artar yükseklik!
Ve düştüğünde kişi, o kadar “derinden” sarsılır...
“Kendine” değil, “ona” düşmüştür!
“Ona” düşecek kadar büyümüştür!

İşte “aşk”, o zaman “aşk” olur.
Yıkıcıdır, sarsıcıdır.
Bu yönüyle hayatı kapsar, derinleştirir ve insanı insan yapar…
Onu hissettikçe yetişkin; derinleşir, derinleşir, derinleşir…