Tanzimat Fermanı (1839)
III. Selim'in başlattığı Nizam-ı Cedid hareketinin taraftarı olan Mustafa Reşid Paşa, Avrupa siyasetinde İngiliz-Fransız-Rus çekişmesinden yararlanmak ve içerde halkın kendisini kanunlarla güvence altında hissetmesini sağlamak için Tanzimat Fermanı'nın ilanı konusunda padişahı ikna etmiştir.
II. Mahmut zamanında Dışişleri Bakanlığı ve Londra Büyükelçiliği görevlerinde bulunan Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda okunan fermana Gülhane Hatt-ı Hümayunu da denmektedir. Fermanda duyurulan esaslar şunlardır;
• Herkesin can, mal, ırz, namus güvenliği devletin koruması altındadır.
• Herkes malına ve mülküne sahip çıkacaktır. Bu konuda koruyucu kanunlar en kısa sürede çıkarılacaktır.
• Herkes kendi gelirine ve mal varlığına göre vergi ödeyecektir. Mültezimler kanunsuz vergi almayacaktır.
• Her memleketten ihtiyaca göre asker alınacaktır. Silah altına alınan askerler en fazla 5 yıl askerlik yapacaktır. Böylece askerlik nöbetleşe bir vatan hizmeti hâline getirilecektir.
• Suçluların davaları Şer'i kanunlar gereğince sonuçlanmadıkça kimse cezalandırılmayacaktır. Sanıkların malları müsadere edilmeyecektir. Mirasçılarının hakları korunacaktır.
• Bu hükümler Osmanlı tebaasının hepsi için yani Müslümanlar ve diğer dinlerin mensupları için istisnasız uygulanacaktır.
"Yeniden Düzenlemeler" anlamına gelen Tanzimat Fermanı ile Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan herkes, dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetilmeksizin eşit sayılmıştır. Eşit bir Osmanlı toplumu ve bir Osmanlı vatandaşlığı bilinci oluşturulmaya çalışılmıştır. Ferman; vergilendirme ve askerlikte eşitliği getirmiştir. Hukuksal konularda da halka yeni haklar verilmesi için çalışmaların devam edeceği mesajını vermektedir.
Aslında Tanzimat Fermanı, Osmanlıda hukukun olmadığını göstermez. Hukukun işleyemez hâle gelmesinden dolayı yeni düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgular. Bunda Batılı devletlerin Osmanlı ülkesindeki Hıristiyanların haklarının yeterince korunmadığını belirtmelerinin de payı vardır. Bu yönüyle ferman, Osmanlı Devleti'nin Batılı devletler gibi bir hukuk devleti olma gayretlerinin sonucudur.