Kalemin ucuna sığdıramadığım,
Yakıştıramadığım,
Edepsiz kelimelerim var benim;
Giderken sergilediğin endamına dair...
Şu, sana son kez sarf edebileceğim,
Edebe zorladığım tek cümlemdir;
Endamını seveyim senin ... :)
Kalemin ucuna sığdıramadığım,
Yakıştıramadığım,
Edepsiz kelimelerim var benim;
Giderken sergilediğin endamına dair...
Şu, sana son kez sarf edebileceğim,
Edebe zorladığım tek cümlemdir;
Endamını seveyim senin ... :)
I
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yâr üstüne
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek çamlıca tepesine ...
-Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
II
Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hâlâ yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Dünyanın en büyük yalanıdır oysa ! Ben tipe önem vermem ! Kalbi güzel olsun yeter derlerdi ! öyle bir yalandı ki ! Aslında kandırdığımız hep kendimizdik ! Önce tipe bakardık ! İçimi ? İçinin nasılsa bir önemi yoktu ! Kandırırdık kendi kendimizi ! Tipi güzel içide güzeldir diye ! Sadece görünüşe dalıp giderdik ! Sadece kendimizi kandırarak...
Neyi öğrendim biliyormusun ? Kimin dost ! Kimin düşman olduğunu ! Sevmelerin yalan ! Çıkarların hep menfaat uğruna olduğunu ! Olsun ben yinede bir başıma kalayım ! Yeter ki yalan olmasın ! Sahtelikler yanıma uğramasın ! Bir başıma olmak ! Bin dertle boğuşmaktan iyidir....
Şimdi !! İki yabancıyız bu diyarda ! Ne sen ne de ben ! Sadece iki yabancı ! Olurda karşı karşıya gelirsek .... Birgün bir yolda yada her hangi bir yerde ....Göz göze bakıp ! Bir selam mı veririz ? Yoksa eski günlerdeki gibi ! Sarılırmıyız ? Y...ada öylece bakakalırız ! Uzaktan uzağa ... Başımızı sallar bir Merhaba der gibi .... Çekip gideriz ! Pişmanlık duyarız onca yaşadıklarımın bitmesinden ....Belki de biraz üzüntü ... Ama geç kalınmışlıklar vardır ! Yanan bir ağaca su döküp yeşertmek ! Hayattan kopmuş birine can vermek gibi .... Sadece hepsi bu idi...
Hüzün ki en çok yakışandır âşıklara.
Yandık, yakıldık; ama hüzünden yana asla yakınmadık. Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?
Hüzün taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yârimden de…
` Şems-i Tebrizi ‘
Hüzün Ruhunu Sararsa Vakitsiz Bir Gecede Gözlerin Yıldızların Parıldayışına eşlik Ediyorsa Bazen Gecelerde Sana Eşlik eden Yüregiyle Aynı Zaman Dilimini Paylaşan Biri Olabilir mi .)
Felejtsd eL Mindent , Amit..
Bugün; bütün ağaçlar yüreğimdeydi. Bütün çiçekler gözlerimde. Güneş, ışıklarını dudaklarıma kondurmuştu.Neydi kanımı kaynatan bu güzelliğin adı?Mutluluk muydu? Bugün,Ne varsa hüzünden yana denize fırlattım az önce. Sanki beklermiş gibi hepsini, hop hop hoplatıverdi dalgalarında. En güzel maviliğiyle oynaşıp durdu.\”Bak\” dedi \”fırlattığın hüzünlerine…İşte; onların bendeki hükmü sadece bu!\”Sonra, şakalaşırcasına bir kaç tuzlu damlasını sıçratıverdi yüzüme.Gülümsedim mahcup mahcup, onun bu neşesine.. Duruldu. Bir deniz yıldızı bıraktı avuçlarıma. Yoksa mutluluk bu muydu? Herkes kalabalıkken,içimdeki yalnızlığı alıp, gidiverdi sihirbaz martılar!Bir de arkasından o bildik şen kahkahalı bağırışmalar!Hiç bu kadar güzelini görmemiştim. Beyazmış meğerse beni, onlarla bütünleştiren mucize! Kanat çırpa çırpa, yüreğimdeki isyanları uçurdular… Yaşamaktan aldığım tad; işte buydu! Yoksa mutluluk bu muydu? Az önce;ağaç oldum, çiçek oldum, güneş oldum, deniz oldum, martı oldum, ölümsüzleştim… Meğerse, hep yanıbaşımdaymış bu güzel resim! Ben çizdim. Adı umudum\’du! Yoksa tüm umutlarım beni hiç terketmeyen mutluluğum muydu? Mutluluk,hepimize sadece kendi çizdiğimiz resimler ve uzaklıklar kadar yakındır….
Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne
sevebilir, ne terk edebilirsiniz. Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında. En güzel
yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin
müsebbibi, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur. Gözyaşlarınız da,
bilinçaltınızda, kahkahanızdadır. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca
öptüğünüz bir bayrak. Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve
nihayetsiz; “Ölmek var, dönmek yok”tur.
Lakin gün gelir anlarsınız;
içten içe bir şeylerin kanadığını. Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar
parıldamaya. Şurasından, burasından eleştirmeye koyulursunuz: “Şöyle görünse,
öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa…” Başkalarını örnek
göstermeye, “Bak onlar nasıl yaşıyor” demeye başlarsınız. Hem birlikte yaşayıp,
hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık,
yanlışını görür düzeltmek istersiniz. “Eskiden böyle miydi ya…” diye başlayan
sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı; açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir
bilinçaltından. Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz. O,
sevgisizliğinize yorar bunu… İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin
bedeli ölümdür. “Ya sev böyle ya da terk et” diye gürler. Bir zamanlar bir
gülücüğüyle alacakaranlığı ışıtan o rüya, bir kâbusa dönüşür birden. Kapatır
gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size. Hoyrattır, bakmaz yüzünüze. Zehir
akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar mahkûm eder. Mühürler
dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden. “İyiliğin
içindi hepsi, seni sevdiğim için…” dersiniz, dinletemezsiniz.
Ayrılırsanız yaşamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.
İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek, terk edersiniz. “Madem öyle…” nin
çağı başlar ondan sonra. Mademki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını
seçmiştir, mademki kıymetinizi bilmemiştir, o halde “günah sizden gitmistir”.
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz. Aşkın göçmenlik
çağı başlar böylece. Daha özgür olacağınız limanlara demirlerseniz bir süre. Ne
var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni. Etrafı bir sürü uğursuzla
dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler,
sırtına binenler sarmıştır çevresini. Gurur duyar onlarla, koynunda besler,
gözünü oysunlar diye. Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden
fazla… “Bana ne… Kendi seçimi” diye omuz silkmeye çabalarsınız bir
süre…
Ama sonra, ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı ya da kapı
aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden. Yaban ellerde, başka
kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi,
şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi. Karşı
nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye.
Dönüp “Seni hala seviyorum” diye bağırmak geçer içinizden. Dönemezsiniz.
Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız. Anlarsınız ki bir çaresiz
aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz. Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek
arzusu, hem “Ne olacak sonunda” kuşkusu…
Böyle sevemezsiniz, terk de
edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz…
Büyük bir sevda büyüttüm kalbimin bahçelerinde. Her günümü karşılıksız bir aşka adadım. Kalbimin her feryadını susturmaya çalıştım. Gözlerinin içine bakamadım, utandım dibi olmayan deniz misali gözlerine bakmaktan utandım.ama yine de vazgeçiremedim kalbimi, bu imkansız sevdadan. Ama anlaşılamadım, anlatamadım kendimi kelimelerim yüreğime takıldı, hiç gitmek istemezcesine. Sadece bembeyaz sayfalarım anladı, sadece onlar kabullendi kelimelerimi. Kalbim emretti, ben de kalbimin emirlerine boyun eğdim, kalbim yaz dedi, yazarım dedim.
Kaybolurum bir şarkının içinde saatlerce yazarım. Ama yazmakta anlaşılmama yetmedi. Gidişlerine sakladım cümlelerimi, arkandan sıraladım söyleyemediklerimi ya da senin anlayamadıklarını. İçimde tutmaya çalışıyorum cümlelerimi olmuyor, kimisi yazarak gizli kalır ben ise yazdıkça kelimelerim denizin diplerinden umutsuz bir şehrin kıyı şeritlerine vuruyor. Anlaşılmaz savunmasız bir şekilde. Şimdi beni anlamayanı seyretmek bile mutlu edebiliyor beni. Ama bunu bile beceremiyorum. Evet üzülüyorum hem de çok ama hiçbir şey yapamayışıma, yanlış anlaşılmalara, yanlış olan her şeye üzülüyorum. Ama bil istiyorum işte sadece bil. Aklımın ve kalbimin sürekli senle meşgul olduğunu ve nasıl bir fırtınanın içinde kaybolduğumu gör diye. Ama en çokta neyi istedim biliyormusun? Eğer yalansa kelimelerim bir pinokyo misali burnumun uzamasını istedim veya yalansa yalanımın bir şekilde gün yüzüne vurmasını istedim. Ama olmadı olmuyor, çünkü yalan değil ve de kelimelerimi süslemiyorum. İçimden geldiği gibi yazıyorum, eğer kelimelerim süslüyse bunun sebebi, içimde büyüttüğüm gülün güzelliğindendir. Bilsem ki bunlar son kelimelerim olacak ve yazmayı unutacağım sonsuza dek.
Yine aynı şeyleri yazardım. Seni…
Şu anda 4 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 4 misafir)