Hatırlayanınız var mı, sevgi neydi? Sevgi bir bakış, bir gülüş müydü bazen; bir akış, bir koşuş muydu? Sevgi gönül kumaşında bir nakış mıydı?!...
Hatırlayan var mı sevgi neydi? Bir çuhayı ipek görebilmek miydi; toprağı amber niyetine koklamak mı? Sureti sîrete, arazı cevhere, bedeni ruha köle eylemek miydi sevgi? Sevgi bir iyiylik miydi, şefkatli bir cümlecik mi? Neydi sevgi, dış mıydı, yoksa iç mi; zahir miydi, yahut bâtın mı; kalıp mıydı, ya ki can mı? Var olmak mı, varlıktan geçmek mi? Dünyaya gülmeye mi gelmiştik, ağlamaya mı; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu? Sevgi neydi?!...
Sevgi bir sigara dumanında, bir tren düdüğünde, bir dalganın en son hışırtısında ve bir turnanın kanadında mı kalmıştı? Sevgi Medine’de, Semerkant’ta, sevgi Bağdat’ta, Endülüs’te, ta caddelerde, sokaklarda, evlerde, kapıların tokmaklarında çınlar durur muydu eskiden?
Ya neden şimdi Ayasofya’da pitoresk, Divanyolu’nda kaldırım taşı, Ankara’da ittifak, Yeşilkubbe’de Mevlana, Erciyes’te kar, Fırat’ta bir içim su olup girmiyor dünyamıza? Neden nefesimiz daralıyor hummalı inatlarımız, kallavi benliklerimiz yüzünden? Neden nesillerimiz sersefil ve derbeder?!...
Sevginin koynunda büyüttüğümüz nazeninlere nazı enîn ile mi unutturdular, semenderlerimiz ateşte niçin yanmaktalar? Soralım ta içimize; neydi sevgi? ... İnsanı mutlu eden o ilk satır mıydı defalarca okunan, yoksa ilk satır arayışları mı tekrar be tekrarlanan?
Sevgi bir acıydı herhalde, bir kederdi, kâh hüzünle, kâh mutlulukla hatırlanan. Belki de sabırdı sevgi, affetmekti, gelecek günler adına. Sevgi sınanmaktı adl-i ilahîde ve sınavı geçmekti ercesine. Sevgi bir dirilişti... sevgi bir iyi ad bırakmaktı fena yurdunda. Ömür geçer de ad kalır...