Zümrüdüanka Kaf Dağı'nda yaşayan ve insan gibi konuştuğuna inanılan efsanevi bir kuştur. İslam kültürünün edebî ürünlerinin çoğunda genellikle uçan vaziyette resmedilir.
Eski Mısır inançlarından, Çin'e, İran'a, Müslümanlık'tan Hıristiyanlığa kadar çeşitli toplumların mitolojisinde yer alır. Bu kuşun, dağın tepesinde köşke benzer bir yuvada yaşadığı, insanlar gibi düşünüp konuştuğu, çok geniş bir bilgi ve hünere sahip olduğu, kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yaptığı ileri sürülmektedir.
Ankâ, ismi olup da cismi olmayan büyük bir kuştur. Sîmurg, Zümrüd-ü Ankâ da derler. Bu kuşun kökeninde eski Mezopotamya'nın arslan başlı -dolayısıyla arslan kulaklı- efsanevî kuşu İmdugud (Zû) bulunmaktadır.
Bu kuşun özelliği, gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir. Ankâ hakkında Doğu kaynaklarının verdiği mâlûmâtın bilinmesi de faydalı olur:
Ankâ, büyük bir kuştur. Boynunda ak bir halkası vardır. Boynu uzun olduğu için Ankâ denilmiştir. Ankâ'nın yüzü, insan yüzüne benzermiş. Boynu, çok uzunmuş. Tüyleri renk renkmiş. Vücudunda 30 kuşun renk ve alâmeti varmış. İnsan ve hayvanlardan kaptığını parçalarmış.
En önemli özelliği öleceği zaman, kül haline gelerek yanması ve bu küllerden yeniden Anka Kuşu olarak doğmasıdır. Yanıp kül olan ve bu küllerden doğan
kuş, efsane için de kendi için de anlamları olan bir semboldür. Yeniden doğuş (reenkarnasyon) ile birlikte ölümsüzlüğü betimlemektedir. Bir şekilde kuşun yanması ve kül olması, sonra da küllerinden yeniden yaşama dönme sembolüne farklı toplumların mitoloji ve efsanelerinde rastlanmaktadır.
İslam kozmolojisine göre arzın etrafını çepeçevre kuşatan, yeşil zümrütten Kaf Dağı'nda Zümrüdü Anka oturmaktadır.Bir çeşit akbaba olup nice hükümdarlara akıl verdiği kabul edilen ve adına Simurg da denilen bu kuş anlatı geleneğinde; cinlerin, devlerin oturduğu; yani insanların ulaşamayacağı bölgelere kahramanın ulaşmasını sağlayan, kanatları çok parlak bir varlık olarak karşımıza çıkar.
Daha sonraki İran mitolojisinde bu kuşun Kaf veya Elburz dağlarında oturduğu söyleniyordu. Bu kuşun tüyünü ele geçirenlerin en büyük sırra ve ölümsüzlüğe erecekleri iddia ediliyor ve efsanelerde böyle yazılıyordu. Bu kuşun Kaf dağında bulunduğunu, daha ziyade İslami ananelerle Arap mitolojisi söylüyordu. İranlıların kutsal dağı ise Elburz dağı idi. Bu sebeple onlar Simurg kuşunun Elburz dağlarında bulunduğuna inanıyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki Türk mitolojisi, ortaçağdaki İran mitolojisinden değil de, daha eski İran mitolojisinden tesirlerini almıştı. Bilindiği üzere İran mitolojisinin en eski kaynaklarından biri de Zend-Avesta'dır. Her şeyin üstünde bulunan bir ağaç ve bu ağacın üzerinde de bir kuş vardı. Yine aynı kaynağın bazı bölümlerine göre bu efsanevi ve büyük kuş, Vouru-Kaşa, yani Hazar denizinin ortasında otururdu. Tahmuraf ve Zal'ın tılsımları da bu kuştan gelirdi.
Humay veya Türkçe Hüma kuşu ise daha başkadır. Peygamberin hadislerinde ve İslamî edebiyatta da geçen bu kuş, bir “cennet kuşu”dur. İslâmiyet'te ve Ön Asya masallarında Zümrüd-ü Anka ile Hüma kuşu birbirlerine karıştırılmıştır. Kaf ve Elburz dağlarında değil de; cennette oturan bu kuş, zaman zaman uçarak, yedi kat göğün üzerindeki felekler ve burçlar arasında dolaşır ve hatta Tanrı'ya kadar gidip gelen bir kuştu... Türk halk edebiyatında da Hüma, erişilemeyecek yüksekliklerin bir sembolü idi.
Bereket versin ki zamanında "Halka mazarratı râygân olmakla Hanzala bin Safvân duâsıyla helâk ve nesli munkarız oldu". Kimi kaynaklara göre ise Hanzala bin Safvân, yâhut Hz. Mûsâ zamân-ı ricâlinden Hâlid bin Sinan duâsıyla mahvoldular. Kimileri ise Süleyman Peygamber, bu kuşa gazap ettiğinden Kâf dağına uçmuş ve bir daha da geri dönmemiştir derler.
Hanzala bin Safvân, Zuhûr-ı İslâm'dan evvel kavm-i Semûd'un bakıyyesi zannolunan Ashâb'ür-Res'e meb'ûs-ı peygamber olduğu mervîdir.
İbn-i Kelbî, der ki: Râs halkının bir peygamberi vardı. Adı, Safvân oğlu Hanzala idi. Bunların yurtlarında Demh adlı bir mil yüksekliğinde bir dağ vardı. Bu dağa bütün kuşlardan daha büyük bir kuş gelirdi. Boynu, uzundu. Ne kadar renk varsa; tüylerinde o renk vardı. Güzeldi. Bu dağdaki kuşları avlardı. Birgün avlayacak kuş bulamadı. Bir oğlan, sonra da bir kız çocuğu kaptı. Halk, Hanzala'ya şikâyet ettiler. O da; "Yârabbi! Sen, bu kuşu al, soyunu kes!" diye duâ etti. Bir yıldırım, Ankâ üzerine düştü ve onu yaktı.
Diğer bir rivâyet de şöyle: Hz. Mûsâ'nın zamanda Cenâb-ı Hakk, dört kanatlı, insan yüzlü, her türlü güzelliği hâvî bir çift kuş yaratmıştı. Bunların yavruları çoğaldı. Hz. Mûsâ'nın vefâtından sonra Hicâz'a, Necid'e gittiler. Oraların kuş ve çocuklarını kaptılar. Hâlid'in duâsıyla münkarız oldular