Ne giden anlar kalanın halini, ne de kalan gidenin neden gittiğini… Bütün açıklamalar anlamsız kalır o noktada. Geride kalan sadece duygularını hissediyor, açıklamaları duyamıyordur acısından; gidense sadece onu rahatlatmak veya belki de kendinden nefret ettirmek için söylüyordur sözlerini. Sonuçta tamamı boşa sarfedilmişlerdir o sözlerin. Ne söyleyen inanır o sözlere, ne de dinleyen… Eğer biri inanmıyorsa kalmanın bir işe yaramayacağına, gitmek elzem olmuş demektir. Ve eğer gitmek elzem ise, yaşananların bir anlamı kalmamıştır. Herkesin öğrenmesi gereken bir şeyler vardır. Belki bir şeylerin karşılığıdır yaşananlar veya inanmanın cezası… Sonuçta giden de kalan da acı çeker. Herkes kendine kızar farklı sebeplerden de olsa. Gerçekliğinden şüphe etmek anlamsızdır. Yaşanmıştır, hissedilmiştir tüm duygular… Hayatın en tatlı halidir hissedilen. Kışın ortasında güneş doğmuş ve yürekleri sıcacık yapmıştır kar tanelerine inat. İçini titretmiştir bir minik söz… zihnini meşgul eden bütün dert tasa anlamsızlaşmıştır. Bütün planların alt üst olmuş, hepsi baştan düzenlenmiştir. Hayatın anlamı değişmiş, belki de daha umutlu görünmüştür gelecek.Ama o bütün bunları sanki hiç hissetmemiş gibi gitmiştir. Anlamanın imkânı yoktur. Yalan mıdır tüm yaşananlar? Kandırılmışlık duygusundan kurtulamazsın. Tek başına mı yaşanmıştı? Geçen günler rüya mıydı? Kendinden şüphe edersin… Gerçek hiç de öyle değildir hâlbuki. Giden gitmeden önce, kalan geride kalmadan önce, paylaşılmıştır hepsi. Hissedilenler yalan değildir, rüya değildir yaşananlar… Mutluluk paylaşılmış, hayaller beraber kurulmuştur. Dünyanın toz bulutuyla kaplanmasından önce güneş ısıtmıştır içlerini.Gidenin ayakları yere basmaya başlarken, kalan hala uçmaktadır, sarhoş… Güneşin kış ortasında gönderdiği ışığıdır tek yalancı olan… İkisine de sadece hayallerini yansıtmıştır diğerinin suretinde. Gerçeği ilk fark eden giden olmuştur. Kalanın gözlerinde gördüğünün kendisi olmadığını fark ettiğinde ilk kez canı çok yanmıştır. Biraz geri çekilip gördüğüyle kendisini karşılaştırmış ve aynı hatayı kendisinin de yaptığını fark etmiştir. Bunu anlatmayı denemiş ancak, kalan, hala güneş gözlerini kamaştırmış bir şekilde dolaşmakta olmuğu için başaramamıştır.Bunun üzerine yapılacak pek de bir şey kalmaz. Kalmak, kandırmakla aynı anlama gelir. Dünyaya daha gerçekçi bakmak gerekir. Ne kendini ne de başkasını kandırmaya gerek yoktur. Onun için artık gitmek elzem olmuştur. O andan itibaren “giden” ve “kalan” sıfatları takılır isimlerinin önüne. Kimine göre giden zalimdir, kalan zavallı; kimine göreyse giden erdemli, kalan efendi…Giden, kalanı üzmekten çok rahatsız olur ancak yapacak bir şey yoktur. Dedim ya onu kandırmak istemez. Nasıl bir anda girdiyse hayatına, o şekilde de çıkar gider. Bir mektup yazar sadece… Kendince, kalanı tatmin edecek açıklamalar yapar ama kalanın tek hissettiği acısıdır ve kelimeler bir anlam ifade etmez.Yani ne giden anlar kalanın halini, ne de kalan gidenin neden gittiğini… Bütün açıklamalar anlamsız kalır o noktada. Geride kalan sadece duygularını hissediyor, açıklamaları duyamıyordur acısından; gidense sadece onu rahatlatmak veya belki de kendinden nefret ettirmek için söylüyordur sözlerini. Sonuçta tamamı boşa sarf edilmişlerdir o sözlerin. Ne söyleyen inanır o sözlere, ne de dinleyen.....