Feyzullah Efendi, emekli bir memur. Saç tıraşını
hep bizim berberde olur. O kapıda görününce, usta
"o...hoş geldin Feyzullah efendi...!Oğlum, amcanın
paltosunu al !"diye söyler .Futbol hastasıdır, lacivert
ve sarı renklere çok düşkündür. Uzun boylu, yaz-
kış ayni paltoyu giyer, gözünde tel gözlük, ancak
tepesinde tek tük saç olan, sivri burunlu, garip
bir adamdır. Bizim usta, gülümseyerek, "Feuzullah
amca, şu başından bir ev hikayesi geçtiydi ,anlat
hele de dinleyelim !" dedi..
Gözlüğünü masanın üstüne koyduktan sonra.
"Efendim bir tarihte, emekli maaşımı, ikramiyemi
aldıktan sonra eve geldim. Bizim hanıma, "hanım
kira evlerinde süründün durdun, şu senin bilezikle-
ri de bozdurup , yapılmakta olan bir inşaatten ,daire
alalım dedim. Hanım, "bak Feyzullah, pazara gider-
sin domatesin çürüğünü , patlıcanın çekirdeklisini,
kasaptan etin kokmuşunu sana kakalarlar ! "diye
gülerek kolundaki bilezikleri verdi. Uzatmayım
bilezikleri bozdurdum, evin yakındaki bir emlekçı
bürosuna girdim. Masada, bir genç oturuyor. Çay
ısmarladı. " Oğlum adın ne dedim ?" "M....amca
dedi. "Benimnki de Feyzullah !" dedim. Genç boy-
numdaki sarı ve lacivert boyunbağını görerek,
"helal olsun, sen de bizim takımı tutuyorsun !"dedi..
Uzatmayım, "oğlum, bize bir daire lazım ! Şöyle
inşaat halinde, denize nazır !" dedim. Genç, ne iş
yaparsın amca ?" dedi.."Emekliyim oğlum !"dedim
Dükkanı kitledi, bizim evden hanımı aldık çıktık
Araba, Sefaköyü geçti, yolumuzun üstünde
inşaat halinde birçok daire var. Hanım da, ben de
çok sevinçliyiz. Araba uçar gibi gidiyor, camlar
açık, rüzgar püfür püfür, etraf günlük güneşlik,
ilerde deniz görünüyor, millet denizde, kadın- kız
erkek ,çocuk, yaşlı, mayolu, bikinili , kilotlu olanlar
bile var. Bizim gibi yaşlılar, ayakları kumda gömülü
tentenelerin altında etrafa bakıyor.
Arabadan indik. Genç önümüze düştü. Bir
inşaate girdik. Tahtadan birşey koymuşlar, surat
köprüsü gibi üzerinden geçeceğiz, "oğlum, benim
yükseklik korkum var, ölsem geçmem dedim...
Bizim hanım,maşallah, mangal gibi yürek var
yürüyerek karşıya geçti. Genç "amca ,bana tutun
geçelim dedim. Kalas iki kişiye dayanır mı dedim ?
O...üzerinden man kamyon geçir istersen diye gül-
dü...Aşağıya düşme korkusu içinde, tere batarak
inşaate girdik nihayet...Genç " amca sen de bizim
takımı tutuyorsun madem, sana, denizi gören bir
daire veriyim dedi..Beton merdivenden çıkarak
üçüncü katta, yeni yapılan bir daireye girdik.
Daha, pencereleri ,kapıları takılmamış, ama içerisi
geniş ve ferah, odaları, salonu, banyoyu gezdik
Deniz görünmüyor. Bizim hanım, "oğlum ben denizi
gören bir daire istiyorum, balkona çıkınca deniz
ayaklarımın altında olacak !"diye tutturdu. Genç
teyzeciğim, deniz çok uzakta değil, bir otobüse
binince, yarım bilemedin bir saat sonra denizdesin
Hanıma, "sesini çıkarma, bizim takımın hatırına
sana en iyi daireyi veriyor !"dedim. Genç, "başka
daireler de var , görmek ister misin ?"dedi."Hanım
çıkalım dedi..Nefes nefese çıktık, bende şeker var,
kalp var, bir böbrek çalışmıyor, ev sahibi olmak
uğruna, insan nelere katlanıyor...İn çık, in çık
pestilim çıktı. Bizim hanım, "ohh ! Kilolarımı attım!
diye zevkten dört köşe. Gence, "oğlum, benim
takatım kalmadı !"dedim. Genç, "amca, yenge
hanımın hatırını kırma, başka daireleri de gör dedi
Yürüyecek, takatım kalmadı. Gözümün önünde
siyah noktalar uçuşuyor. Meğer, bu yeni bir ev
satma taktığiymiş...Uzatmayım, genç , "kapora
vereceksin !"dedi.."Ne kadar dedim. "Üç ....DOLAR.
Çantayı açtım, gözümde siyah noktalar uçuşarak
gence üç....TL..uzattım. Genç, "Üç ....DOLAR
vermezsen, ev sahibi olmayı aklından çıkar dedi.
Neyse, arabaya bindik. Döviz-Alım satımı yapan
bir bürodan Tl...vererek Üç.....dolar aldım.
Gence verdim. Eve bizi bıraktı. Çantayı aradım,
çanta yok...Hanıma, "çanta nerede ?"dedim. Hanım
"ayol ben çantayı nerede gördüm ?!"dedi..Başladı
bende bir kalp çarpınıtısı. Otobüse atladım, doğru
döviz bozdurduğum dövüz-alım bürosuna, bir bayan
oturuyor camlı bölmede. "Buyur amca ?" dedi.
"Kızım, acaba bir çanta gördün mü ?" dedim. Bayan
"Çanta ne renkti amca ?" dedi.."Haydi, al başına
belayı...Çantanın ne renk olduğunu nereden bili-
yüm. Cep telefonumdan, bizim evi aradım, hanım
çıktı, "Alo...! Hanım bizim çanta ne renkti ?" dedim
Hanım, benden ayık, "beyazdı galiba ?" dedi..
Bayana, " çanta beyazdı "dedim. Bu sefer,
"Büyük mü ? Küçük mü ? Fermuarlı mı ? Deri mi?"
diye bir sürü soru sordu. Hanımı cepten aradım
benden daha ayıkmış, o ilk okul mezunu, bense
üniversite mezunu, laf aramızda, babamın parasıy
la, özel bir ünüversiteden diploma aldım...Neyse
uzatmayım efendim, çantayı aldım, aklıma çantanın
içindeki parayı sayma gelmedi..Eve geldim, hanım
"çantada ne kadar para var ? Getir sayalım bey ?"
dedi..Açtık, tam beş.....dolar para açık görünüyor-
du. Hanım, ağzına geleni saydı. "Domatesin çürüğü
sana kakalanır, patlıcanın çekirdeklisi sana kakala
nır, ev almaya kalkarsın, emlakçı kakalar, sana
ne diyeyim Feyzullah !" dedi..Aklım başıma geldi
ya, hanımdan olduk. Hanım, benim yüzümden has-
talandı...Fazla kapora verdiğim yetmezmiş gibi,
elimdeki gazeteye göz attığımda, bizim daire ayni
yöntemle birkaç kişiye daha satılmış, yıkılmış kal-
mışım...İşte böyle !"
Traş bitince, tıraş parasını verip çıktı. Bizim
usta, acı acı gülerek, "Feyzullah Efendi, çok iyi
bir insan aslında...! Lakin, çok saf !" dedi.."Bu dün
ya saflarla, açık gözlerin arenesi adeta. Bir müşteri
"demin giden adamla gazetecide karşılaşırım, çok
dalgın !"dedi..Usta, "öyle !" dedi.
Not : Bu hikayedeki Feyzullah Efendi, içimizden
biridir...İnsan oğlu gariptir!