Susmuşum bu gece, dilim yüreğime saplanmış,
Oy! Ben öleyim Dilan! Bu can bir sana kalmış…
“Sevdalı mektuplar yüreklerde çırpınıyor
Fakir ama naif yanlarını yaşıyordu...
Of line “e-postasız anlar” tüketiyordu,
Habersiz uyuyordu o yıllarda Ankara…”
Ey! Milli Piyango Lisesi’nin asil kızı,
Ey! Gönlümün baş yapıtı, şen türküsü Dilan,
Ben mahcup bir öğrenci Ayrancı lisesinde,
Sen Milli Piyangoda kırmızı başlıklı Dilan…
Sen benim mezun olamadığım en zor dersim,
Sen hayat mektebim, ilk sınıfta kalmışlığım,
Ve benim bütün blok derslerde asmışlığım,
Sonunda da benim, yaşarken ölmüşlüğümsün…
Yok sayılmışlığım, atılmışlığımsın disiplinlere,
Ve her geçen gece bir adım daha kalmışlığım,
Sana giden yolda kefenlere sarılmışlığımsın,
“O” acımasız intiharınla, intiharımsın Dilan!
Hem gurbetim, hem sılayım, paramparçayım…
Siyah kan boşalan bir gecenin içindeyim,
Giderken sen sevdalı, ben belalı kalmışım,
Öyle ki, on altımda kırmışım kalemimi,
Berduş sokaklara düşmüşüm, kan içindeyim…
Gülüm kan damlayan geceleri bilir misin?
Ölümüne severken, kalmışken bir başıma,
Tamda bulmuşken, lise bitsin isteyecekken,
Ölüme bakakalmak, ne demek bilir misin?
Bahtı açmayan goncam, her şeyi yaşamışken,
İki yılı doldurmuşken, babanda razıyken,
Bizimde düğünümüz, bir evimiz olacakken,
İntiharın hangi kitapta, hangi adalette yazar?
Hem gurbetim, hem sılayım, paramparçayım…
Yağmur çiseliyor ırak küçelerimize,
Çocuklar göğün yüzüne, hecelerimize,
Görüyorum matem yazıyor gözlerimize,
Biri kız, biri erkek “Gizem” göğün yüzüne…

Gecem, sebepsizliğin ortasında giden sen,
Hecem, sensizliğin deryasında boğulan ben.
Bırakıp ölümlerin korunda, köz eden sen,
Aşkı yakan bilmecem, küllere karışan ben…
Gövdem toprağa çakılmış, gözlerim ölüme,
Daha on altındasın, on altımdayım Dilan,
Ölümün sana namus? Bana kar mı, ziyan mı?
Bir sana mı kolay böyle çekip gitmek Dilan?
Bu muydu şarkılarımız ve türkülerimiz?
Ha! Bu muydu yapacağın, yağmurlarda sensiz,
Mabedinde bensiz, gizemler içiren sevgin?
Kabir taşında doğum/ölüm şiirlerimiz…
Hem gurbetim, hem sılayım, paramparçayım…
Senden miras kalan hüzünden başkası değil,
Yıkanıyorum iliklerime kadar, arınamıyorum…
Acılar içinde kalmak yakışıyor gözlerime,
Ve saçlarının her bir teline şerbetli yüreğime…
Duy! Sesimi kara toprak altında kalan yar,
İşit beni kaf dağına habersiz kaçan yar,
Bu halim Allah’a ve sana ayan beyan yar,
Bensiz ölümün hangi dilde, hangi kitapta yazar yar?
Bir Cuma günüydü, belki bir oğlumuz,
Belki de bir kızımız olacaktı Dilan…
Ama şimdi “Cebeci Asri Mezarlıkta”
Dilimde gizem sadece ezgi, neden Dilan?
Neden Dilan? Neden Dilan? Neden?
Hem gurbetim, hem sılayım, paramparçayım…
“Alkışlar altında ağlıyorken,
Dağlar ardında kayboluyorken,
Sazımda ki telde iniliyorken,
Gelmedin, gelmedin, gelmedin…
Oy ben öleyim Dilan!
Vay ben öleyim Dilan!
dağlar ardında kalan,
Sen beni sevmedin biran…
Vay ben öleyim Dilan!
Oy ben öleyim Dilan!
Dağlar ardında yar,
Gelmedin gelmedin…
Oy ben öleyim Dilan!
Vay ben öleyim Dilan!
Sen beni sevmedin biran,
Dağlar ardında yar…”