Bitiyor zaman.
Tüm saatler kum saatinin içinde birbiri üstüne yığılıyor.
Sahte mutluluklar giyiniyor sözcükler.
Sen-ben savaşında imtiyazsız yarınlara bugünden açıyorum gözlerimi.
Savaşacak kadar bile yakın olmayışımızı bilirim.
Bilirim, acı verişindir bu kadar sözcük dizdiren.
Ömrümü ömrünün ardında sürüyen...
Aynaları kırıldı mutluluğumun.
Söz dinlemeyen yanımı artık çok iyi tanıyorum.
Ayağım takılıyor bir acıya ve yokluğunun üstüne düşüyorum.
Hala üşüyorum...
İğne deliğinden geçiriyorum sevdayı.
Sen oluyor nakışımın adı.
Bir an sen oluyorum anlayışsız, vurdumduymaz...
Sonra bana dönüyorum. Bak hala ağlıyorum...
Harf harf işlerken kelimelerimi,
şimdiden yerleştiriyorum acılarımı parmaklarımın ucuna.
Son düşen cemreyi de ayırıyorum payıma.
Kapatıyorum gözlerimi.
Hadi git yâr, geldiğin gibi.
Acıttığın yerden tüm acılarımı da topla git hadi.
Anlamadım yâr Sen mi yâr olmadın yoksa ben mi yarenlikten uzaktım?
Hangi kıyıya vurmuştu aramızdaki eksik o taş?
Hangi şarkıda yarım kalmıştı notamız?
Hangi satır içine sığdırabilmişti de seni; sen bulunmazım olmuştun?