Performans sanatının önemli temsilcilerinden biri olan Marina Abramovic 1946 yılında Yugoslavya’da doğdu. 1960’lar da ortaya çıkan body Art akımından etkilenen sanatçı, seyircileri de dahil ettiği performanslarıyla dikkatleri üzerine çekti. Abramovic performanslarıyla fiziksel ve zihinsel potansiyelin sınırlarını zorlayan ve araştıran bir sanatçıdır. 1974 yılında Napoli de gerçekleştirdiği “Rhythm-0” adlı performanslarından birinde aralarında gül, tabanca, mermi, jilet, parfüm, şarap, bıçak, kuş tüyü, testere, kibrit, kamçı gibi onu yaralayabilecek ve hatta öldürebilecek nesnelerin olduğu bir masanın yanındaki sandalyeye oturur. Masaya bırakılan notta ise seyircilerin bu nesneleri kullanarak Marina’ya istediklerini yazabilecekleri yazılıdır.




Nitekim notta yazıldığı gibi de olur: kimi kuş tüyü ile gıdıklamaya çalışırken kimisi de jiletle Marina’nın boynunu kesip akan kanı yalar ve arkasından da yara bandıyla kesiği kapatır. Kimi sırtını kamçılarken kimi de bıçakla bacağını yaralar. Fakat zaman geçtikçe yaraların derinliği ve şiddetin dozu artar. Öyle ki altıncı saatin sonunda doğru seyircilerden biri tabancayı Marina’ya doğrultur ve gösteri biter. Abramovic, çırılçıplak bir şekilde Kan revan içerisinde ayağa kalkıp seyircilerin üzerine yürür ve hepsi bir anda kaçışır. Böylece bir taraftan kendisine uygulanabilecek şiddetin sınırını ve bir taraftan da ortaya çıkan vahşeti icra edenlerin bunlarla yüzleşmesini görmeye çalışır. Bir vücut sanatçısı olarak, kendini parçalara ayırmış, kırbaçlamış, buz kütleleri üzerinde vücudunu dondurmuş, psikoaktif ürünler ve hafıza kaybına uğramasına yol açan kas kontrol ürünleri almıştır. Performanslarının birinde alev alan bir perdenin altında boğularak ölme tehlikesi atlatmıştır. ”Tehlikenin tanımını zorlayan ve kurcalayan sanat benim ilgimi çekiyor. Ve dahası, izleyenin gözlemi burada ve şimdi olmalı. Dikkatini tehlikede toplamak, şimdiki zamanın, şu anın merkezine kurulmaktır.” Her çalışmasında olduğu gibi, eserleri bir bakıma kendi özgürlüğü adına tasarlanmış temizlenme ritüelleriydi. 1975’te sanatçı özel hayatını ve hareketli sanat hayatını paylaşacağı Ulay (Frank Uwe Laysiepen) ile tanıştı. Birlikte oldukları yirmi sene boyunca beraber yaşadılar ve çalıştılar. Eserlerinde güç ve bağımlılık ilişkilerini izleyici ile üçlü bir iletişim kurarak incelediler. 1977’de ürettikleri bir işte, dudakları birbirlerine yapışıkken, boğazlarının yan tarafına yara bandıyla yapıştırılmış mikrofonlar Abramovic ve Ulay’ın sırayla birbirlerinin ciğerlerindeki havayı içlerine çekişlerini kaydediyordu.



Bu eylem iki taraf da susuz karbondan başka bir şey çekemeyinceye kadar, yani nefes darlığına varıncaya kadar sürdü. 1980’de gerçekleştirilen bir başka işte ise, Abramovic’in göğsüne yöneltilmiş yaya gerili okun gerilimini taşıyan sadece vücutlarıydı. Mikrofonlar kalp atışlarının hızla yükselişini kaydediyordu. “Ma ve uley, Hesap edilemezler” adlı performans da Abromovic ve Ulay, bir galeri mekanında çıplak olarak karşılıklı durmaktadırlar. Bir yandan kapı görevini üstlenmişlerdir. İzleyicinin cinsellik ve cinsiyete nasıl baktığının sınırlarını sorgulamaktadırlar.



1981-1987 yılları arasında, Abramovic ve Ulay Nightsea Crossing adını verdikleri bir aksiyon serisini tüm dünyada gerçekleştirdi. Müzelerde canlı birer tabloymuşçasına kendilerini yerleştirdiler. Beraber yaptıkları son çalışma -Büyük Duvar Gezintisi (1988)- her birinin Çin Seddi üzerinde 2000 km. yürümesini gerektirdi. Her biri bir uçtan yürümeye başlayarak ortada buluştular. Abramovic’in Belgrad’a sürüldükten sonraki ilk eserlerinde, aldığı katı eğitim ve Yugoslavya’nın savaş sonrası dönemi baskıcı kültürüne karşı asi tutumunu görmek mümkündü.



Kaynak: Sanatkaravanı