Bulunduğu dönemde kadının var olma mücadelesinin simgesi olan Artemisia Gentileschi,1593’de Roma da doğdu. Kadın olduğu için sanat okullarında eğitim alamayan Gentileschi, İlk eğitimini Caravaggio çizgisinde barok bir ressam olan babası Orazio tarafından aldı. O dönem Avrupa’sında Anatomi ve nü çizimler uygun görülmediği için kadın ressamlar genel de natürmort çalışmalar yapıyordu. Fakat Gentileschi bu durumun aksine işlediği mitolojik ve dinsel konularda figürlerini çıplak olarak resm ediyordu. Sanatçı, resimlerinde yer alan kadınları ise güçlü kendinden emin ifadelerle yansıttı. Babası Artemisia’nın perspektif eğitimi alabilmesi için Floransalı manzara ressamı olan Agostino Tassi ile anlaştı. Fakat o zaman daha 19 yaşında olan Gentileschi, Tassi’nin tecavüzüne uğradı. Babası Tassi’yi mahkemeye verse de bir sonuç alamadı. Artemisia, Bunu sanatında adeta bir silaha çevirerek tepki verdi.


İncil’deki Judith öyküsünü pek çok kez resmetti. Bu çalışmalarında Judith’i Holofernes’i kılıçtan geçirirken çizdi. Resimde güçlü hizmetkârları Holofernes’i tutarken, diğer kadın boğazını kesiyordu. Kanın etrafa sıçradığı sansasyonel bir resimdi bu çalışma. Davadan sonuç alınamaması ve dahi Roma da yayılan dedikodular yüzünden Artemisia Gentileschi, 1912’de ressam Pietro Antonio Satiattesi ile evlenerek Floransa’ya taşındı. Floransa’da kaldığı zamanlar da eğitimine devam eden Gentileschi, aynı zamanda Medici ailesinin beğenisini kazandı ve pek çok soyludan siparişler almaya başladı. 1916’da Academia del Disegno akademisine ilk kadın üye olarak kabul edildi. Cenova, Venedik ve Roma gibi şehirlerde bir süre çalışan sanatçı daha sonra 1630 yılında Napoli ’yerleşti. Gittikçe ünü yayılan Artemisia, öyle ki İspanya Kralı IV.Felipe’den dahi sipariş aldı.


Dönemin ahlak anlayışına uymadığı için eleştirilen Artemisia Gentileschi, çalışmalarında engellemeler ve kısıtlamalarla karşılaşsa dahi sürekli mücadele etti ve inandığı yoldan geri dönmedi. Yirmili yaşlarda yaşadığı trajik olaylar nedeniyle Gentileschi, çalışmalarında şiddet sahnelerine sıkça yer vermiş ve yaşadığı acıları, duyguları resimlerine eklemiştir adeta. Holefernes’in kafasını kesen Judith adlı çalışmasında ne kadar Caravggio’nun aynı konulu çalışmasından etkilendiği söylenilse de kompozisyona baktığımız da çok daha farklı bir sahne karşımıza çıkar. “Judith ve Holofernes” İncil’de geçen bir temadır. Bethulia şehri Asur ordusu tarafından kuşatılır. Bu şehirde yaşayan güzel ve zengin bir dul olan Judith, yanına hizmetçisi Abra’yı da alarak düşman karargâhına girer ve kışkırtıcı kıyafet ve tavırlarıyla komutan Holofernes’in dikkatini çekmeyi başarır. Holofernes, o gece kadını baştan çıkarmak amacıyla bir ziyafet düzenler ve sonunda içkiden sızıp kalınca, judith adamın kılıcını alarak başını gövdesinden ayırır ve kesik başı alıp şehre geri döner. Ertesi sabah, Asur askerleri generallerinin öldüğünü görünce kuşatmayı kaldırıp çekilirler; böylece şehir kurtulmuş olur ve Judith de kahraman ilan edilir. Caravaggio’nun Judith’i, şık giyimli genç bir kadındır ve kılıcı alışık olmadığı bir ev işini yaparken hanımefendi edasıyla, yüzündeki tiksintiyle ve güç olan işleri kolaylıkla yapar vaziyette karşımıza çıkar. Zaten yaşlı olan hizmetçisi Abra olaylara karşı bir direnme sergilemez efendisinin yanında öylece durur. Artemisia Gentileschi’nin Judith’i ise, daha olgun ve fazlasıyla cesur bir kadındır. Sıkıca ve kararlılıkla tuttuğu kılıcıyla güçlü kadın imgesi verir. Hizmetçisi olan Abra daha gençtir burada ve sahibine yardım eder. Holofernes’in göğsüne bastırarak kımıldamasına engel olur. Holefernes ise kollarıyla iki kadına direnmeye çalışmaktadır. Kesilen boynundan fışkıran, yatağa akan kanlar olayın şiddetini daha da belirginleştirir.



Sanatçının bu çalışmasında Holofernes’in yüzünü Tassi’yi model alarak oluşturduğu söylenir. Artemisia için Caravaggio’nun Judith kahramanını çok pasif ve duygusuz bulduğu söylenir. Boğazını keserek bir erkeği öldüren kadının yüz ifadesini ve duruşunu gerçekçi bulmaz ve Caravaggio’nun, bir kadının ruh haline odaklanamadığını düşünür. Ve kararını verir. “Ben, Kadının Düşüncelerini Resmetmek İstiyorum” Aslında Floransa Uffizi Galerisi’nde sergilenmekte olan bu yapıt, 400 yıl öncesinden günümüze ulaşan bir intikamın öyküsüdür.17 yaşındayken yaptığı ilk ve yine en ünlü tablolarından biri olan “Susanna ve Yaşlılar” da ise, Rivayete göre; Artemisia, Susanna’yı taciz eden iki erkeğin yüzü için kendi hayatında da üzerinde birer baskı unsuru oluşturan iki kişiyi, babası Orazio ile kendisine tecavüz eden Tassi’yi model olarak kullanmıştır. Sanatçı aynı konuları resm ettiği erkek ressamların aksine, kadınları savunmasız değil, güçlü, direnen ve kendinden emin bir şekilde resm etmiştir. Artemisia, birçok erkek ressamın yaptığı gibi kişiliksiz, et yığınları ve anlamsız bakışlı cinsellik araçlarının odak alındığı, en ciddi ve ürkütücü konuların bile erotik çağrışımlar uyandıracak kompozisyonlarla işlendiği resimler yerine, her ifadesinde güç ve kararlılık yayılan kadınları gösteren tablolar yapmıştır. kendisine tecavüz edeni öldüren tecavüz kurbanlarını, düşmanlarıyla uzlaşmaktansa onurunu kurtarmak için intihar eden kadınları da bolca işlemiştir.


Susanna ve Yaşlılar adlı eserin öyküsü ise; Tevrat’tan. İsrail oğullarının Babil sürgünü sırasında geçiyor. Zengin bir tüccarın karısı olan Susanna, evinin bahçesinde banyo yaparken kendisini gözetleyen iki yaşlı adamın tacizine uğrar. Yaşlılar kadının istediklerini yapıp kendilerini memnun etmesini, yoksa onu genç bir erkekle zina yapmakla suçlayacaklarını söylerler. Susanna karşı koyunca da tehditlerini yerine getirirler. Mahkeme tarafından yargılanan Susanna, zamanın kanunlarına göre ölüme mahkûm olur. Araya giren Daniel Peygamberin yaşlıları ayrı ayrı sorgulayıp gerçeği ortaya çıkarmasıyla temize çıkar. Oysaki banyo yaparken iki yaşlı erkeğin tacizine uğrayan Susanna, erkek ressamların; Rubens ve Velazquez’in resimlerinde, durumdan rahatsız olmak şöyle dursun, neredeyse kendini teşhir etmekten ve erkekleri kışkırtmaktan hoşlanıyor gibidir. Artemisia’nın tablosunda ise, çıplak ve savunmasız genç kadının, üzerine gelen iki erkek karşısında duyduğu tiksinti ve rahatsızlık açıkça hissedilir.



En önemli resimlerinden biri olan ve 1630′a tarihlenen ‘Bir Resim Alegorisi Olarak Kendi Portresi’ adlı çalışmasında Artemisia kendini resmetmiş, alışılmış portrelerden farklı bir açı kullanmıştır. Sanatçının, bu tabloyu yaparken çapraz aynalar kullandığı düşünülmüştür. Diğer ressamların kendi portrelerinde takındıkları yapmacık pozların aksine, bir ressamın çalışma anındaki taşkınlığını yansıtan dağınık saçları, yaptığı işe yoğunlaşmış gergin yüzüyle, çizdiği bütün diğer kadınlar gibi güzelleştirme ve idealize etme kaygısı duymadan resmetmiştir kendini, üstelik çağının bütün ön yargılarına meydan okuyarak.



Sanatçının bugün bilinen 34 adet tablosu bulunmaktadır. Fransız yönetmen Agnes Mertlet’in yönettiği Artemisia adlı 1977 tarihli film, görüntü açısından beğenilse de Artemisia ve Tasso’nun aralarında yaşananları romantik bir şekilde verdiği için ticari amaç güdüldüğü düşünülmüş ve çok ağır eleştirele maruz kalmıştır. Sanat Tarihi’nde ismi pek anılmayan Artemisia Gentileschi, yaptığı çalışmalarla ataerkil yapının aksine kadınları güçlü, cesur göstererek feminist sanatçılar kervanına katılmış ve dönemin algısına adeta başkaldırmıştır.

Alıntı: sanatkaravanı