*İnsanlar pek çok şeyi öğrenmişler; kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi... fakat çok basit bişeyi öğrenememişler insan gibi yaşamayı.


*Ölümü düşünmek ne kadar tehlikesiz de olsa, ölümü hiç düşünmeden ona katlanmak daha kolaydır.


*Bir yapıt oluştururken en son bulduğumuz şey, en başa neyin konulması gerektiğidir.


*Düşünce gücümüz arttıkça, özgür insanların çoğaldığını görürüz. Basit insanlar, kişiler arasında bir ayrım görmezler.


*Bir adamı gördüğümüzde kitabını anımsıyorsak bu kötüye işarettir.


*Kalbin mantığa sığmayan, apayrı bir mantığı vardır.


*Yüreğin kendi aklı vardır, aklın hiç bilmediği.


*Başkalarının fikirlerine göre yaşarız. Hayali bir hayat yaşar ve bu amaca uygun görüntüler yaratırız. Yine de güzelliğin peşinde koşarken ve bu imgesel varlığı korurken sahici olan her şeyi savsaklarız.


*Eğer herkes dost sandığı kimselerin bir de kendi arkasından söylemiş olduklarını duysaydı, dünyada pek az dost kalırdı.


*Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.


*Kalbin kendine has nedenleri vardır ki, akıl hiç bir zaman anlayamaz.


*Beni daha önce bulmuş olsaydın, aramazdın...


*Gerçek, onu öğrenen için, onu söyleyenden daha yararlıdır.


*Bana filozofların değil, peygamberlerin haber verdiği Allah gerek.


*Halimiz gerçekten mutluluk verici olsaydı, kendimizi onun hakkında düşünmekten alıkoyma gereği duymazdık.


*Genellikle, başkalarının bulduğu nedenlerdense kendi bulduğumuz nedenlerle daha kolay ikna oluruz.


*Şairlerin, sevgiyi kör olarak göstermeye hiç hakları yoktur: sevginin gözündeki bağ çıkarılmalı ve görme gücü bundan böyle ona geri verilebilmelidir.


*Şöhret o kadar tatlıdır ki, onunla ilgili olması kaydıyla, herşeyi severiz ölümü bile.


*İnsanlığın bütün sorunları, kişinin tek başına bir odada sessizce oturamamasından kaynaklanır.


*İyilikler iade edilebilme sınırı içinde kaldıkça hoşa gider, bu sınırı aşınca şükranın yerini nefret alır.


*Yasama güçsüzleşince, ahlak dejenere olur.


*Çok büyük bir ihtimalle, bir gemiye kaptan olarak, o gemide doğmuş birini seçmeyiz.


*Bana öyle geliyor ki Sezar gidip dünyayı fethederek eğlenmek için fazla yaşlıydı. Bu tür bir eğlence Auguste ve İskender’e uygundu: durdurulması zor, genç insanlardı onlar, ama Sezar sanrım daha olgundu.


*Kendileri hiç de hayranlık uyandırmayan şeylerin benzerlerini sunup yönetimin ilgisini çeken resim sanatı ne büyük bir kendini beğenmişlik.


*Şu zavallı çocuklar, "Bu köpek benim” diyorlardı. “Orası güneşteki benim yerim.” İşte tüm dünyayı kuşatan gasbedip sahiplenme davasının nasıl başladığının en canlı timsali.