Bir ay oldu her halde muhabbeti keseli; zira ne takvime baktım, ne de bakıp da göreceğim tarihten içimi sıkma riskine girebildim. Yeterince sıkkınım bilirsin.
Ne yapıyorsun? İyi misin? Ya da sence soralım: ‘Naptın?'
Geçtin mi finalleri... Umarım yaz okuluna kalıp da, paraları çar çur etmezsin. Birlikte yapmayı planladığımız bir şey vardı ya; onu yaparsın.
Bu oruçlu günlerde çalışırken çay arıyor insan. Açık, şekersiz bir de limonlu içerim. Sen koyu içiyordun. Unutmadım henüz. Çayda tek ortak noktamız ‘şekersiz' içmemiz. Ama biliyorum ki; biliyorsun ki; çay belki de Yaratıcı'nın bahşettiği en mukaddes nimet. Zira çay, kalabalık toplantılarda, arkadaş gezmelerinde hep, her zaman birinci sırayı alıyor. Çayı bir demlik yaparsın; muhabbet uzadıkça üçü- dördü bulur onun sayısı.biz hiç öyle demlikler bitirmedik; dışarıda buluşmaktan. Ama eminim ki bitirirdik biz de demliklerce çayları.
Çay öyle kuru kuru gitmez değil mi? Yanında şiir lazım, kitap lazım... Bu arada birkaç tane şiir ezberleme girişimindeyim; Sezai Karakoç'tan. Tabi kitabım üzerine çalışmaktan pek ilgilenemiyorum da; ne yalan söyleyeyim.
Yazmaya devam ediyor musun? Maillerden hariç, kitap olarak bastırabileceğin şeylerden bahsediyorum. Gerçi o maillerden de güzel şeyler çıkar. O da senin parmaklarının cesaretine kalmış. Biliyorum ki; yazmaya devam ettiğinde hepimizi utandıracak kadar eşsiz bir şeyler çıkacak ortaya.
Dedim ya, oruçlu günlerde çay içemeyince gündüz; yazası gelmiyor insanın. Geceyi bekliyorum ben de. Eminim ki; sen de...
Fakat son dediğim şeyi de hatırlatayım; hani kırklı yaşlarda. Tekrar bir araya gelirsek dünyanın bizi sürüklediği bir yerde:
Çayın havada raks eden buharında buluşsun gözlerimiz kardeşim.