Yeni doğmuş veya daha okula bile başlamamış çocuğunu ve eşini terk edenlerin çoğunun erkek olduğunu biliyoruz. Odamıza gidip yatmamızı işaret eden, misafirler gitsin ben sana gösteririm diyen, çocuğunu parkta salıncakta sallayan, tahtaravalliye bindiren, okula götüren, okuldan alan, dul kaldığında çocuklarını okutmak için iş bulup çalışan, yediren, yıkayan, giydiren hep annelerdir. İsviçre 1973 yılında kadınlara seçme hakkı tanımıştır. İsviçre gibi gelişmiş bir ülkede dahi kadınlara medeni haklar tanınmamışken büyük Atatürk ülkemizde kadın haklarını yasalaştırmıştır. Ulu önder sosyal hayatta kadınlara erkeklerle eşit bir statü tanıması ile kadın başbakan, rektör, öğretim görevlisi, yönetim kurulu başkanı ve genel müdür çıkaran bir toplum, tekrar çağın karanlığına sürüklenmek istenmektedir. Töre cinayeti, berdel ve başlık parası gibi hususlar daha yoğun bir şekilde ortaya dökülmektedir. Ulu önder Kastamonu’da harf ve şapka inkilabı yaptığını açıklamıştı. Şimdi gidin Kastamonu’yu bir gezin yapılan bu güzel inkilabın ne durumda olduğunu bir görün. Gelen iktidarlar populist davranışları ile maalesef Atatürk inkilaplarına gereken önemi vermemişlerdir. Kadının erkek yanında statüsünü Cumhuriyet ilkelerine yakışır şekilde olmasını gerektiren söylevler, nutuklar fayda etmemiş “lafta evet, eylemde hayır” olduğu için şu sıralar bu haklar iyice yozlaştırılmıştır. Tam kadınların erkekler karşısında kul olma yükü Cumhuriyet ilkeleri ile hafifletilmeye çalışılırken, dünyada ve ülkede mali krizin yaygınlaşması ile erkeğe göre daha işten çıkarılan kadın erkeğe daha bağımlı duruma düşmüştür. İşsizliğin arttırdığı sorunlara ek olarak maddi güç isteyen çocuk sahibi olma etmezmiş gibi başbakan annelerden “en az üç çocuk” doğurmaları önermiştir.
Cumhuriyeti kurmakla iş bitmediğini, takipçi olmadıkça yasa çıkarmanın bir anlam taşımadığını görüyoruz. Son zamanlarda içimize sindiremediğimiz olayların yaşandığını kimsenin artık inkar edemeyeceği bir duruma geldik. “Erkek sözü dinlemeyen kadının dövülmesi, mirasta erkeğe iki, kadına bir hakkın verilmesi, kadının ne giyeceği ne takacağının erkekler tarafından kararlaştırılması, ve benzer hususlar konuşulur olmuştur. Yakında, zina yapan kadının stadyumlarda erkekler tarafından recm ile cezalandırılması (taşlanması) hususu belki tutar diyerek TBMM ye bir yasa teklifi verilmesi beklenir hale gelirse şaşmamak gerekecektir. Cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa yasalarda yer almasına karşın, erkek ve kadın arasında tam değil ama nispeten de olsa eşitliğin tesisin gerçekleşmesine çaba gösterilirken laik-anti laik, alevi-sunni ve Kürt-Türk ayırımcılığı ülkemizde uygulanmaya çalışılmaktadır. Afgan kadın yazar Malaya, “biz kadınlar bizden nefret edenler tarafından yönetiliyoruz.” demektedir. Refah toplumuna akılcı, çağdaş ve bilimsel yollarla ulaşmamız beklenirken “Darwin teorisi” ni tartışır olduk. Para gücüne sahip olanların kadın değiştirme skandallarına, şu kadın şunla beraber şeklinde çamur at izi kalsın medyacılığını magazin haberi olarak normal karşılamaya başladık. Ordu Valisi camilerden pisuvarları kaldırdı da Istanbul’da boğazda turistik gezi yapan gemilerdeki tuvaletlerdeki pisuvarları da mı Ordu Valisi kaldırdı. Yarın Kur’anda yazıyor diyerek kadınlar hususunda hadis yaratan Vali, Kaymakamların çıkmayacağını kim garanti edecektir. Bakın hemen bir başöğretmen tayin olur olmaz, “ben gelmeseydim okul randevuevine dönecekti” demecini patlatı verdi. ...(BEKİR COŞKUN) bakın ne diyor. BİR KADIN GİTTİĞİNDE
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur.
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker "sarıkız".
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz
Değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir.Koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında;
Bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...
Bir anne gider...
Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde...
Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar,
dualar yetim kalır. Kapı eşiğindeki "Dikkat et..." “Üstünü sıkı giy” ikazı duyulmaz,
Annesi gitmiştir "geç kalma"nın.
Kadınlar,arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında pek çok "yetim" bırakmıştır arkasında.