Doğum her ailede sevinç ve umut çiçekleri açtırır. Hele bu aile bir ülkeyi, hatta bugün üzerinde 30’dan fazla devletin barındığı bir ‘cihan devleti’ni yönetiyorsa o zaman doğacak her şehzade veya sultanın sadece ailenin biyolojik olarak sürmesini değil, bir devletin ve milyonlarca insanın geleceğiyle ilgili bir hadise olduğunu, yani aynı zamanda ‘siyasî’ bir doğum karşısında bulunduğumuzu da bilmek gerekir.


İstatistiklere bakılırsa 36 Osmanlı padişahından dördünün hiç çocuğu olmamış. Bunlar I. Mustafa, II. Süleyman, III. Osman ve III. Selim’dir. Ancak içlerinde 50 kadar çocuğu olduğu tespit edilebilen III. Murad gibi padişahlar da çıkmış. Padişahların çocuk ortalaması 14’tür. İşin ilginç yanı, Alderson’un tespitine göre bu 14 çocuğun cinsiyete göre tam bir eşitliği söz konusu: 7 kız, 7 erkek. Son olarak Osmanlı hanedanının saltanatta kaldığı süre boyunca toplam 500’ün üzerinde doğum gerçekleşmiştir.


Babası, II. Abdülhamid’in doğumuna o kadar sevinmişti ki oğlu olduğunu Amerika Başkanı John Tyler’a da haber vermişti. Bu belge bildiğim kadarıyla ABD’de, ama kimin koleksiyonunda bilmiyorum. Hayat dergisinin eski bir sayısında çıkan fotoğrafını bulabildim sadece. Umarım birileri peşine düşer de gün ışığına çıkarır.
Osmanlı sarayında Kafes uygulamasının başladığı 17. yüzyıl başına kadar şehzadeler ve sultanların taşra doğumlu olabildiklerini biliyoruz. Mesela Kanuni Trabzon’da, Yavuz Amasya’da, Fatih ise Edirne’de doğmuştu. İstanbul’da dünyaya gelen ilk şehzade, sonradan Kanuni’nin yerine Osmanlı tahtına oturacak olan II. Selim’dir. Gerçek anlamda ‘ilk İstanbullu şehzade’ diyebileceğimiz II. Selim’in doğumu İbn Kemal’in “Tevârih-i Âl-i Osmân”ın 10. Defteri’nde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Doğumu, “Saltanat göğünde mübarek görünüşlü bir yıldız”ın doğuşuna benzetilmiş, onunla “şeref denizinin sedefinden değerli bir inci” zuhur etmiştir.
Hürrem Sultan’ın oğlu Selim’in doğumu büyük bir sevinç dalgasına sebep olmuş, bu lütfun şükranesi olarak kurbanlar kesilmiş, yiyecek ve içecekler halka bol bol dağıtılmış, şehrin ve köylerin fakirlerine (fukara-yı şehr ve kurâ) hediyeler ihsan edilmiş.
Yavuz’un doğumu hakkında bilgiyi ise İdris-i Bitlisî’nin “Selimşahnâme” adlı kitabında buluyoruz. Bitlisî’ye göre “mutlu şehzadenin doğuş güneşi doğduktan sonra eğlence ve mutluluk yargısının yayılması geleneğince birkaç gece ve gündüz” kutlama yapılmış. Kutlamalarda derecelerine göre çeşitli kesimlere şahane giysiler, hediyeler, bahşişler ve ikramlarda bulunulmuş. Kuş eti dahil lezzetli yiyeceklerin bulunduğu sofralar kurulmuş ve güzel içecekler hazırlanıp halktan olsun, seçkin zümreden olsun herkes davet edilmiş.


Osmanlı şenliklerinde cami maketi taşımak bir gelenekti. Aşağıda Süleymaniye Camii’nin maketini taşıyanlar (Hünername).
Yavuz’un doğumu ve şenlikleriyle ilgili bu bilgileri veren İdris-i Bitlisî, onun nasıl yetiştiğiyle ilgili de ayrıntıya giriyor ve şöyle diyor: “Şehzade Selim’i müşfik süt annelere teslim ettiler. Öğrenme yaşına gelince kendisine sevgiyle yaklaşarak bir öğretmen tayin edip ay küresi gibi bir gümüş levha, yanına da güneşe benzeyen bir altın rahle koydular. Kural gereğince gümüş levhanın üzerine altınla ‘Öğretmenin verdiği eziyet baba şefkatinden daha iyidir’ diye yazdılar.”
ABD başkanına ‘Oğlum Abdülhamid doğdu’ mesajı
Şimdi de son devirden bir doğum sevincini yansıtalım. 21 Eylül 1842 tarihinde dünyaya gelen Abdülmecid’in oğlu Abdülhamid, 34 yıl sonra oturduğu Osmanlı tahtında II. Abdülhamid adıyla en fazla tartışılan padişahlardan biri olacaktı.


Sultan Abdülmecid’in oğlu Abdülhamid’in doğumunu müjdeleyen hatt-ı hümayunu (1842).
Sultanlar gelenek icabı kutlamaların başlaması için Sadrazam’a bir hatt-ı hümayun yazdırırdı. Osmanlı Arşivi’ndeki belgeye göre aynı zamanda bir siyasî kişilik olan bir baba, oğlunun doğum sevincini kamuoyuyla şöyle paylaşmaktaydı:
“Cihanın Yaratıcısı’nın lütfuna ve yüce inâyetine hamd olsun. İşbu ayın 16. dünkü Çarşamba günü saat 11 kararlarında temiz soyumuzdan bir şehzâde görünen âleme adım attı ve varlık beşiğinin sevinç dağıtıcısı olarak ismini Sultân Abdülhamid koyup seni ve bütün bendegânı müjdelemek içün işbu hatt-ı hümâyûnumuzu yazdırıp Dârussade Ağası ile tarafına yolladım. Cenâb-ı vâcibül-vücûd ömrünü uzun ve adımlarınızı zât-ı şâhânemize ve bütün Allah’ın kullarına uğurlu ve mes’ûd buyursun, âmîn. Bu güzel sevinçten cümle insanlar müjdelensin ve hissesini alsın diye yedi gün beşer nevbet top atılması ve bütün vükela ve bendegânımız ve sâ’ir istekli olanlar dahi söz konusu günlerin gecelerinde kandilleri tutuşturma ile sevinç ve şadlık töreninin icra olunmasını lâzım gelenlere tenbîh eyleyesin. Hemân Cenâb-ı Rabbü’l-âlemîn temiz sülalemizi ilelebed bâkî ve dâ’im ve her hâlde Allah’ın kullarına üstün refah ve asayiş ihsân buyursun. Âmîn bi-hürmeti Resûlü’s-sakaleyn.”

Şenlikler

İngilizler Düşes’in doğum haberini alır almaz hastanenin önünü şenlik meydanına çevirmişler.
Peki Osmanlı’da doğan hanedan bebekleri için ne tür şenlikler yapılıyordu?

Bildiğimiz ilk doğum şenliğini Kanuni, sonradan idam ettireceği oğlu Mustafa’nın doğumunda (1515) düzenletmişti. Bir hafta süren bu şenlikten sonra yeni bir doğum şenliği için tam 87 yıl beklemek gerekmişti. 1612 yılında I. Ahmed’in, oğlu IV. Murad’ın doğumu ile Ayşe ve Gevherhan sultanların düğünlerini birleştirip üçlü bir şenlik düzenlettiğini biliyoruz. 20 yıl kadar sonra IV. Mehmed’in oğlu II. Mustafa’nın doğumu için düzenlettiği şenlik yalnız İstanbul’da değil, çeşitli şehirlerde yapılmasıyla diğerlerinden ayrılır.
III. Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan’ın 1758’deki doğumu vesilesiyle düzenlenen şenliğin 7 gün 7 gece sürmesi kararlaştırılmışken, uzun zamandır yeni doğum vakasına tanık olmayan saray ve halkın arzusu üzerine 10 günde tamamlanabilmiştir. Ancak zavallı Hibetullah sadece 3 yıl yaşayabilmiştir.
Hibetullah Sultan’ın doğumu önce Sadrazam Koca Ragıb Paşa’ya bildirilmiş, Sadrazam hatt-ı hümayunu okuduktan sonra gerekli kişilere para ve giysi armağan edilmiştir. Buhur ve şerbet ikram edilip kandiller yakılmıştır. Avlu ve meydanlarda dizi dizi meşaleler ateşe verilmiş, davul ve zurnalar sabahlara kadar çalmıştır. Tellallar sokak sokak gezerek doğumu müjdelemiş, sürekli toplar atılmıştır. Sarayda ise bir cami maketi yapılmış, içine renkli kandiller konulmuş ve maket bu haliyle Topkapı Sarayı’nın önüne bırakılmıştır. Ağaçlara ve başka yerlere fanuslar ve kandiller asıldığını da bildiriyor kaynaklar. Sadrazamın sarayındaki gösteriler de göz alıcıdır. Cambazlar, gölge oyuncuları, mehter takımı burada günlerce icra-i faaliyet eylemiştir.
Tam kızının öldüğü yıl bir oğlu dünyaya gelince III. Mustafa yine görkemli bir şenlik düzenletmiş. Gün doğumuyla birlikte doğan şehzade III. Selim’in haberi Sadrazam’a ulaşmış ve ertesi gün şenlikler başlamıştır. Mehterin dinlenmesinden sonra ‘güneş seyredilmiş’, gece donanma yapılmış, şenlikler bir hafta sürmüştür.

Analık hakkı

Osmanlı hanedanı tarihinde bir ilk olarak Sultan II. Abdülhamid padişah olunca, küçük yaşta vefat eden annesinin yerine kendisine bakıp büyüten analığı Perestu Kadınefendi’yi, sanki öz annesiymiş gibi Valide Sultan yaptırıp maaş bağlatmış, konak tahsis ettirmiş ve onu vefatına kadar düzenli olarak ziyaret etmek suretiyle bir evladın annesine karşı yapması gereken bütün görevleri eksiksiz yerine getirmiştir. Hatta Sapanca’da bulunan Perestu Kadınefendi Camii’ni de kendisi yaptırıp analığının adının hayır yollarında anılmasını sağlamıştır.