Osmanlı Ordusunda Kadın Askerler:
Kadın İşçi Taburu (1917-1919)
Osmanlı İmparatorluğu, 1911 yılında İtalya'nın Osmanlı idaresindeki Libya'ya saldırmasıyla patlak vermiş olan Trablusgarb Savaşı'ndan başlayip, Balkan Savaşı (1912-1913), Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) ve Milli Mücadele (1919-1923) savaşlarına katılır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar geçen son on iki yıllık süre içerisinde, Osmanlı İmparatorluğu hep savaş halindedir. Birinci Dünya Savaşı Avrupa'da 1914 yılında başladıktan sonra, 1914'ten 1915 yazına kadar, işler Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da çok rahat yürümektedir.
Şehirlerin dışında, tarımsal alanlarda kadınlar üretimle meşgul oldukları ve zaten kendi akrabalarıyla birlikte oturdukları için, Anadolu'nun kırsal kesimlerinde yaşayan kadınların açlıkla karşı karşıya kalmaları söz konusu değildir. Ama Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük şehirlerinde erkekler birbiri ardına cephelere koşmaya başlayınca, pek çok kadın erkeksiz kalır. Birinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında Müslüman Osmanlı toplumunda bir kadının erkeksiz kalması, açlıktan kırılan bir şehrin ortasında gelirsiz kalmış olması anlamına gelmektedir.
Bu durumun açtığı toplumsal yaralar, Harbiye Nezareti'ni de müthiş rahatsız etmektedir. İstanbul'da erkeklerini cepheye uğurlamış olan Müslüman Osmanlı kadınlarının karşı karşıya kalmış oldukları geçim sıkıntısının farkında olan Nezaret, birtakım toplumsal önlemler alma ihtiyacı hisseder. Alınan bu önlemlerden biri de, Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın idaresinde kurulmuş olan Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi'dir. Cemiyetin ilk yönetim kurulunu, Harbiye Nezareti'nin en önemli rütbeli subaylarından yedi kişilik bir erkekler grubu oluşturur. Kadınları Çalıştırma Cemiyeti başından sonuna kadar her zaman erkekler tarafından yönetilir.
Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın başkanlığı ve karısı Naciye Sultan'ın himayesi altında 1916 yılının yaz aylarında kurulmuş olan Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi, Osmanlı toplumunun Müslüman kesimine mensup kadınların çalışma hayatına katılması yönünde büyük bir atılım gerçekleştirmişti. Cemiyetin kuruluşu gündelik gazeteler ile ilan edilir edilmez, cemiyet genel merkezi iş isteyen Müslüman Osmanlı kadınlarının istilasına uğramıştı. İki buçuk ay gibi kısa bir süre zarfında, 14.000 Müslüman Osmanlı kadının iş isteği ile karşı karşıya kalan cemiyet, gördüğü yoğun ilgiden dolayı ne yapacağını şaşırmıştı.
Zamanla, bu büyük başvuru yığılmasını eritmek ve toplumda var olan iş talebine bir nebze olsun cevap verebilmek amacıyla cemiyet adına şubeler açıldı. Müslüman nüfusun ve dolayısıyla da cemiyete yapılan başvuruların yoğun olduğu Çapa, Üsküdar, Vezneciler gibi bazı bölgelerde açılan şubelerde, elişleri gibi az sermaye gerektiren bazı dallarda hemen üretime geçildi. Cemiyetin başkanlığını yürüten Enver Paşa'nın bir yandan da başkumandan vekili ve harbiye nazırı sıfatlarını taşıyor olması, cemiyete büyük avantajlar sağlamaktaydı. Bu avantajların başında da cemiyet şubelerinin Osmanlı ordusunun ihtiyaçları için açılmış olan ihalelere katılabilmesi gelmekteydi. Osmanlı ordusunun açmış olduğu ihalelerden, cemiyet için kendisine yetecek kadar iş ve istihdam yaratacak iş olanakları yaratılmaktaydı.
Alınan bütün bu önlemler cemiyetin kendisine ulaşan başvurulara yetişebilmesi için yeterli olmadı. Bu nedenle, çeşitli sanayi kuruluşlarına ve devlet teşebbüslerine haber salındı. Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, bir iş ve işçi bulma kurumu gibi, iş arayan Müslüman Osmanlı kadınları ile işçi arayan Osmanlı işletmelerini bir araya getirmeye ve toplumdaki istihdam açığını Müslüman kadınları çeşitli işkollarında hizmet veren işyerlerine yerleştirerek çözmeye çalıştı. Cemiyetin kuruluşunu izleyen bir yıl içerisinde 8.860 civarında Müslüman Osmanlı kadın işçi cemiyet aracılığı ile çeşitli kuruluşlarda çalışmaya başlamıştı.
Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi, bir anda Osmanlı İmparatorluğu'nun en fazla sayıda kadın işçi çalıştıran kuruluşu haline gelmişti. Cemiyetin kuruluş nizamnamesinde yer alan bir kural gereği, cemiyet yönetimi kendi bünyesinde iş verdiği veya bir başka kuruluşta işe soktuğu bütün kadın işçilerin maaşlarından yüzde on beşlik bir kesinti yapıyordu. Böylelikle, cemiyet adına veya cemiyet aracılığıyla çalışmaya başlayan her Müslüman kadın işçi cemiyetin bütçesine doğrudan doğruya katkıda bulunmuş oluyordu. Ayrıca, bu yöntemle, cemiyet bünyesinde çalışan her işçinin yine kendisi gibi çalışmak durumunda olan başka kadınlar için yeni istihdam olanakları yaratılmasına katkıda bulunması da sağlanmış oluyordu. Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin çalıştırdığı kadınların sayısı çoğaldıkça, işçi kadınlardan alınan bu kesintilerin toplamı büyük miktarlara ulaşmaya başladı. Cemiyet büyük bir hızla geliştikçe, gelirleri de giderek artıyordu. Cemiyet yöneticileri ileride yeni yatırımlar yapmak ve yeni iş olanakları geliştirebilmek için cemiyetin çalışanlarından aldığı bu yüzde on beşlik kesintilere güveniyordu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gölgesinde ve Enver Paşa'nın himayesinde hızla büyüyüp gelişen Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi, zamanla kuruluş amacının dışına taşan bazı faaliyetlerde de bulunmaya başladı. Cemiyet yönetiminin aldığı bir kararla, cemiyet kadın ve erkek çalışanlarının evlenmelerini teşvik etmeye, hatta onları evlenmeye zorladı; bu amaçla, gündelik gazetelere evlenme ilanları vererek bir ilke de imzasını atmış oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk kez gazete ilanları yoluyla ve bir cemiyetin arabuluculuğu ile evlenen bu ilk çiftler yine gazeteler aracılığı ile Osmanlı kamuoyuna duyuruldu.
Cemiyetin bir başka faaliyet alanı da savaş ve özellikle de Ermeni tehciri nedeniyle kimsesiz kalmış olan küçük çocuklara yardım elini uzatmasıydı. Anadolu'dan getirilen binlerce kimsesiz çocuk Kadınları Çalıştırma Cemiyeti aracılığıyla gözetim altına alındı. Bu çocuklar geçici bir süre cemiyetin şubelerinde barındırıldıktan sonra, İstanbul ve civarında yaşayan çeşitli ailelerin yanına yerleştirildiler.
Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, II. Meşrutiyet döneminde uzun süren savaşlar nedeniyle, çalışmak zorunda kalan Müslüman Osmanlı kadınlarına iş bulmak ve iş olanakları sağlamak amacıyla kurulmuştu. Ancak, Birinci Dünya Savaşı Müslüman Osmanlı toplumunun bazı kesimlerinde öylesine derin yaralar açmıştı ki, sorunlar bu kesime mensup kadınlara çalışacakları birer münasip iş bulmakla bile çözülecek gibi değildi. Bırakın kendilerine yeterli gelir sağlayacak birer iş bulup çalışmayı, bazı Müslüman kadınların kalacak yeri, giyecek kıyafeti, yiyecek yemeği bile yoktu.
Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin en önemli faaliyetlerinden biri de bu acil sorunları çözebilmek için bir çare arayışı oldu. Cemiyet şubelerinde yatakhaneler ve yemekhaneler kuruldu ve acil ihtiyaç sahibi kadınlara yatacak, giyecek ve yiyecek yardımı sağlanmaya başladı; ancak, alınan bütün bu önlemler geçici bir çözüm olmaktan ileri gitmiyordu. Cemiyetin acil ihtiyaç içinde bulunan ve çaresizlik içinde kendisine sığınan bütün Müslüman kadınları kendi olanakları ile barındırması, giydirmesi ve yedirip içirmesi hemen hemen imkânsızdı. Kalacak bir yeri olmayan kadınlar için yeni bir alan açma zorunluluğu vardı. Yeni kadınların alınabilmesi için bu kadınlara iş bulmak, onları doyurmaya başlayıp kendi kendilerini idare eder duruma getirmek, hatta zaman içerisinde bazı kadınları evlendirip cemiyetin korumasından çıkartarak, daha fazla ihtiyaç içerisindeki başka kadınları onlardan açılan yerlere doldurmak gerekmekteydi.
Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin yaptığı bütün üretim orduyla bağlantılıydı; yani buradaki 2.500 kadının büyük bir bölümü ordunun ihaleleri için hazırlanmakta olan askeri ihtiyaçları karşılamak üzere orada bulunmaktaydı. Kimisi matara, kimisi askerin ayağına çarık yapmakta, kimisi elbise dikmekte, kimisi askerler için iç çamaşırı hazırlamakta ve kimisi de makine olmadığından elle askerler için yün kışlık yelekler örmekteydi.
Buradan çıkarılabilecek önemli bazı sonuçlar vardır. Birincisi, bu kadınların çok ucuza çalıştırılıyor olmalarıdır. İkincisi de, bu işlerin ekonomik olarak gereksinim duyulan değil, kadınlar için "özellikle yaratılmış" işler olmasıdır. Cemiyetin himayesine sığınan kadınlardan bazıları o kadar zavallı durumdadırlar ki, kalacak yerleri, yiyecek yemekleri olmadığı gibi, üzerlerine giyecek doğru dürüst giyecekleri bile kalmamıştır.
İşte bu durum karşısında, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin geliştirmiş olduğu en ilginç uygulama Osmanlı ordusu bünyesinde yer alan amele taburları arasında, deneme mahiyetinde bir de kadın amele taburu kurulması fikrini ortaya atmak olmuştur. Hem başkumandan vekili ve harbiye nazırı, hem de Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin başkanı olan Enver Paşa, ortaya atılan bu fikri hemen benimsemişti. Enver Paşa, yaveri Yüzbaşı Hasan Tahsin Bey aracılığı ile 26 Temmuz 1917 günü Kadın İşçi Taburu'nun kurulması görevini Birinci Osmanlı Ordusu kumandanı Ferik Es'ad Paşa'ya vermişti. Daha sonra Kadın İşçi Taburu'nda elyazması olarak hazırlanan Kadın Birinci İşçi Taburu Tarihçesi'nde de aktarıldığı üzere, Birinci Ordu'ya telefonla ulaştırılan bu emir gayet kısa ve netti: "Nâzır Paşa hazretleri kadınlardan mürekkeb (oluşan) bir Amele Taburu teşkiliyle tecrübe yapılmasını emir buyurdular."
İhtiyaç içindeki kadınların barınak, yiyecek, giyecek ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için bir teklif paketi hazırlandı ve Harbiye Nezareti'ne sunuldu. Bu teklif paketinin içinde beş ana madde vardır. Birincisi, kadın işçi taburunu kurarken, yine de, yönetimi kadınlara emanet etme konusunda askerlerin kafası biraz karışıktır. Soruna çok basit bir çözüm bulunur: Osmanlı ordusundan emekli edilmiş, ama harbiye sınıfına mensup olmayan, yaşlı ancak asker olarak çok disiplinli bir subay bulup, kadınların başına koymak; onun altına, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin yapacağı imtihanlar sonucunda birtakım eğitimli kadınları "kâtibe" ve "memure" sıfatıyla üst rütbeli subaylar olarak belirlemek; onların altındaki işçiler arasından da Osmanlı Ordusu'nun diğer birimlerinde de olduğu gibi erbeş olarak onbaşılar ve çavuşlar seçmek.
İkinci olarak, tabura katılacak kadın işçilerin gönüllü olarak kaydedilmesine karar verilir, ama kâtibe ve memureler Kadınları Çalıştırma Cemiyeti tarafından seçilecektir. Üçüncüsü ve en ilginci, tabura kaydedilmek için bir kadının kucakta çocuğunun olmaması gerekmektedir; ama bu hiç çocuğunun olmayacağı anlamına gelmemektedir. Kadının orduya katılabilmesi için, çocuğunun olması durumunda, çocuğunu da yanında getirmesi kabul edilmiştir. Kadınların aşılarının tamam olması, kalıcı ve bulaşıcı bir hastalığının olmaması, gücü kuvveti yerinde ve 18-40 yaş arasında olması gereklidir. Dördüncüsü, bu kadınlar Osmanlı ordusundaki herhangi bir asker gibi yedirilecek, içirilecek, donatılacak, barındırılacaklar ve bunun yanı sıra çalıştıklarının karşısında ücret kazanacaklardır.
Beşincisi, paranın yanı sıra Osmanlı ordusunda bütün erkek erlere verilen er tayını vardır. Er tayını da bugünkü bildiğimiz ekmekten biraz daha büyük bir somundan oluşur. Ayrıca sabah, öğle ve akşam günde üç öğün yemek verilmektedir. Bu üç öğün yemek kalori hesabı olarak tasarlanır ve çocuklardan bazıları da bu hesaba dahildir. Eğer yaşı yediden büyükse bir tayın verilir çocuklara, yediden küçükse yarım tayın olarak hesaplanır. Aynı şekilde, izinli günlerinde –ki haftada bir gün izinleri vardır, o da cuma günüdür– binadan çıktıkları zaman bütün kamu taşımacılığı hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanırlar. Bunun yanı sıra, orduda giydirilen üniformalardan ve asker postallarından da dağıtılır. Kadın askerlerin zorunlu diğer ihtiyaçları da ordu tarafından karşılanır.
Ferik Es'ad Paşa Kadın İşçi Taburu'nun kurulması görevini Birinci Ordu-yı Hümâyûn Erkân-ı Harbiye İkinci Şubesi'ne devretti. Kısa bir süre zarfında, gerekli ön hazırlıklar tamamlanmıştı. Taburun barınak, giyecek, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bir teklif paketi 3 Ağustos 1917 tarihinde Harbiye Nezareti'ne bildirilmiş ve teklifin kabul görmesi üzerine gerekli işlemlere başlanmıştı. Nihayet, merkezi İstanbul'da bulunan Birinci Osmanlı Ordusu'na bağlı olarak oluşturulan Kadın Birinci İşçi Taburu 10 Eylül 1917 günü resmen kurulmuştu. Kapağında aynı tarihi ve Birinci Ordu-yı Hümâyûn'a Mensûb Kadın Birinci İşçi Taburu, Hidemât-ı Dâhiliye Talimâtnâmesi adını taşıyan bir de "iç hizmet talimatı" da aynı gün yayımlanmıştı.
Taburun oluşturulmaya başlanması aşamasında, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti aracılığıyla gündelik gazetelere ilanlar verilerek, Kadın İşçi Taburu'nda işçi olarak çalıştırılmak üzere işçi kadınlar aranmakta olduğu Osmanlı kamuoyuna duyuruldu. Cemiyetin ilanına göre, aşağıda belirtilen altı şartı eksiksiz olarak taşıyan Müslüman Osmanlı kadınları, Birinci Kadın İşçi Taburu'na katılabilmek için Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin Çarşıkapı'daki genel merkezine başvurarak aday olabileceklerdi:
1. Tebaa-i Osmaniye'den olmak ve güçlü kuvvetli bulunmak (aaakere-i Osmaniye göstermek)
2. Aşılı olmak (aşı kâğıdı olacaktır)
3. Kalıcı ve bulaşıcı hastalığı bulunmamak (ayrıca muayene yapılacaktır)
4. Ehl-i namus ve iffetten olduğuna dair mahalle muhtarından ve imamından bir ilmühaber getirmiş olmak
5. Yaşı azami 30, asgari 18 olmak
6. Kucakta taşınır çocuğu olmamak