CUMHURİYET'İN İLK YILLARINDA İTTİHATÇILARIN TASFİYESİ
Osmanlı Devleti'nin son on yılına damgasını vurmuş (1908-1918) ve Türkiye'de kurulmuş siyasî partilerin en önemlilerinden biri olan İttihat ve Terakki (İ.T.)' nin ne zaman sona erdiği yakın dönem tarihçileri için bir meseledir.Biçim bakımından Sina Akşin'in ('100 Soruda İttihat ve Terakki'de ) yaptığı gibi,bu partinin Mondros Mütarekesi'nden iki gün sonra toplanan kongresinde kendi kendisini feshederek Teceddüt Fırkası'na dönüştüğü, dolayısıyla İttihatçılığın hikayesinin bittiği ileri sürülebilir. Fakat gerçekte, İ.T.'yi diriltmek için, daha sonraki yıllarda yurt içinde ve dışında birçok girişimler olmuştur. İ.T.' nin Mason dernekleri örneğinde kurulduğunu, Masonluk gibi İttihatçılıktan da çıkılamayacağını unutmamak gerekir. Bu bakımdan İttihatçılığın son İttihatçı ölünceye kadar süreceğini söylemek büsbütün yanlış olmaz. .
Millî Mücadele'nin lideri Mustafa Kemal ile lider kadronun büyük çoğunluğu eski İttihatçı idi.Mustafa Kemal'in İttihatçıların askerî kanadına mensup olduğu kesindir.Ancak fedai grubunda bulunduğu şüphelidir. Aslında İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tek yapılı bir teşkilât değildi, değişik geçmişleri, bağlantıları ve liderleri olan grup ve fraksiyonlardan oluşuyordu.
Rıza Nur, Mustafa Kemal'i 1911'de Halaskâr Zabitân'ın İttihatçı karşıtı
ajitasyonuna katılmakla suçlar. Ancak o zaman Trablusgarb'a gitmemesi gerekirdi.
Mustafa Kemal İTC lider kadrosunun bazı politikalarına karşı çıkmıştır.Ancak İTC'den ayrıldığına dair hiçbir belge yoktur. 1916'da İTC üyesi olduğu kesindir.1919'da ise hem İttihatçılar hem de onların düşmanları tarafından İttihatçı olarak sayılıyordu. Kendisi de anılarında İTC'ni şiddetle eleştirmesine rağmen cemiyetten ayrıldığını hiçbir zaman iddia etmemiştir.
Celâl Bayar, Atatürk'ün bir gün kendisine İttihatçı olduğunu söylediğini ileri sürmektedir. Rahip Frew (İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin gizli organizatörü), Mustafa Kemal'e İstanbul'daki görüşmelerinde: " İttihat ve Terakki'nin cinayetlerini tasdik etmelisiniz" dediğinde Mustafa Kemal, "Ben İttihat ve Terakki'nin mümessili değilim!... Fakat müsaadenizle söylemeliyim ki İttihat ve Terakki vatanperver bir cemiyet idi. Başlangıcından çok zaman sonrasına kadar ben de bu cemiyet içinde bulundum. Cemiyet hiçbir vakit sizin bu tezyiflerinize hak verecek bir mahiyet almamıştır. Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama, vatanseverliği münakaşaların üstündedir." demiştir. 1912-1913 yıllarında Mustafa Kemal'in Enver'le ilişkisinin bozulması onun açısından talihsiz bir gelişme olmuştur.
Gerek Millî Mücadele döneminde, gerekse Cumhuriyet kurulduktan sonra kadrolar geniş ölçüde İttihatçılardan oluşmuştu. Millî Mücadele'nin başında(1919) hem İtilâfçıların tutum ve ifadelerinden, hem de İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri'nin ( Amiral Calthorpe ) Londra'daki Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği raporlardan millî direnişin bir İttihatçı tertibi olduğuna inanılıyordu. İç ve dış basında da aynı doğrultuda görüşler hakimdi.
Milliyetçiler de bunun bilincinde idiler. Bu bakımdan İstanbul Hükümeti ve İtilâf Devletleri temsilcileriyle görüşmelerde antlaşma zemini bulmak için Sivas Kongresi'nin açılışında (4 Eylül 1919) İTC ile ve bütün partilerle bir ilişkileri olmadığını açıkça duyurdular. Hatta kongreye katılanların bu konuda yemin etmeleri şart koşuldu. Ancak bundan taktik bir hareketin ötesinde bir anlam çıkarmak yanlış olur. Yine de Millî Mücadele'ye ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadrolara bütün İttihat ve Terakki Fırkası (İTF) mensuplarının katıldığını söylemek doğru değildir. İTF'nın Merkez-i Umumî âzâsı ve nâzır seviyesindeki eski ileri gelenlerinin birçoğu, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına katılmayıp (ve onlarca kabul edilmeyip) İstanbul'da üslenmişlerdir. Bunlar arasında Ankara'nın çok çekindiği, örgütçülük yeteneğiyle eski İaşe Nâzırı Kara Kemal, bilgi ve düşünceyle de eski Maliye Nâzırı Cavit Bey'lerdi. Bu kişilerin çevresi, daha Cumhuriyet ilânı öncesinden beri gizlice izleniyor, zaman zaman da kendileriyle temaslar yapılıyordu.
Mustafa Kemal Paşa'yı Önderlik Yolunda Sıkıntıya Düşüren Önemli Gelişmeler (19 Mayıs 1919-24 Nisan 1920)
Mustafa Kemal Paşa'nın geniş yetkilerle donatılmış 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a çıkmasından sonra, Anadolu'daki millî hareketin önderliğine yükselmesi çok da kolay olmamıştır.Onun , Samsun'dan başladığı Anadolu'daki tarihî yolculuğunda, önderliğini büyük ölçüde pekiştirdiği 24 Nisan 1920'de TBMM Başkanı seçilmesine kadar geçen bu kısa sürede önemli kritik ve sıkıntılı dönemlerini kısaca şöyle sıralamak mümkündür:
İlk sıkıntı, önce Sivas'ta millî bir kongre toplanmasına karşı ,önce doğuda bölgesel bir kongre toplanması meselesinde ortaya çıkan görüş ayrılığıdır. Bu mesele Amasya Tâmimi (22 Haziran 1919) sonrası Kâzım Karabekir'in isteği doğrultusunda Erzurum'da doğu vilâyetlerini kapsayan kongrenin toplanmasıyla giderildi(23 Temmuz- 7 Ağustos 1919).
Mustafa Kemal Paşa ikinci önemli sıkıntıyı Erzurum'da, İstanbul'dan gelen yoğun baskılar sonucu müfettişlik ve askerlik görevlerinden istifa ettiği sırada yaşamıştır. Bu bunalım da, bir müddet sonra 3. Ordu Müfettişliği de kendisine verilecek olan 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir'in samimi ve açıkça sivil Mustafa Kemal'in önderliğini desteklemesiyle son bulacaktır.
Üçüncü sıkıntı Eylül 1919'da Sivas'ta Karakol Cemiyeti ile Mustafa Kemal Paşa'nın karşı karşıya gelmesiyle patladı.Mustafa Kemal Paşa Karakol'un faaliyetlerine son verip Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti (A-RMHC) Heyet-i Temsiliye'sine tâbi olduğunun her tarafa bildirilmesini emretmiştir. Ancak Karakol Grubu buna rağmen İstanbul'daki faaliyetlerini Sivas Kongresi'nden aylarca sonra bile bağımsız olarak sürdürmüştür. Karakol Cemiyeti doğrudan İttihatçılar'ca kurulup yönetildiğinden ileride üzerinde daha geniş durulacaktır.
Sivas Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'yı sıkıntıya sokan önemli bir mesele daha ortaya çıktı. İstanbul'da yeni hükümetle (Ali Rıza Paşa Kabinesi) uzlaşma arayışlarında en önemli konu kimin kime tâbi olacağı konusunda düğümleniyordu. Türk Milleti'nin gerçek temsilcisi kim olacaktı: İtilâf Devletleri baskısındaki İstanbul Hükümeti mi ? Anadolu'da fiilen etkili, halkın ve ordunun desteğini büyük ölçüde sağlamış olan A-RMHC Hey'et -i Temsiliyesi mi? Esasen askerî yetkililer arasında da bir gövde gösterisi mevcuttu. Mustafa Kemal ile Harbiye Nezareti (özellikle Cemal ve Fevzi Paşalarla) arasında aynı gerekçeyle başlayan çekişme çatışmaya dönüştü. İstanbul Anadolu'nun bağımsız tutumundan endişe duyuyordu.Uzlaşma ve ortak hareket etme amacıyla 20 Ekim 1919'da Amasya'da İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nâzırı Salih Paşa ile Hey'et -i Temsiliye adına Mustafa Kemal iki gün boyunca bir çok protokolu tartıştılar ve bazılarında mutabakat sağlamayi imzaladılar. Ancak daha sonra her iki taraf da sözünde durmayınca, Fevzi (Çakmak) Paşa , Mustafa Kemal'in yerine Kâzım Karabekir'i geçirme teşebbüsünde bile bulunacaktır.
Bir diğer önemli sıkıntı ise, Kasım 1919'daki seçimler sonrasında İstanbul'da toplanan son Osmanlı Meclis-i Meb'usânı'nda ortaya çıktı (Aralık 1919- Mart 1920). Bu Mecliste, Mustafa Kemal'den nasıl davranacakları konusunda tâlimatlar verilmiş olan Müdafaa-i Hukukçu mebusları temsilen Rauf Orbay )Bey'in öncülüğünde "Felâh-ı Vatan" adıyla bir oluşturulmuştu.Bu grubun bağımsız hareketleri ve verilen direktiflere uymamaları Mustafa Kemal'i çok kızdırmıştır. Mustafa Kemal yıllar sonra bile (1927) Nutuk'ta bu gruba "Fellâh-ı Vatan" diyerek tepkisini göstermiştir. Fakat bu "Felâh-ı Vatan" grubu İstanbul'daki meclise 28 Ocak 1920 günü gizli celsede " Misak -ı Mıllî " kararlarını kabul ettirmiştir. Sonradan Ankara Hükümeti'nin millî tezi haline gelecek olan bu bildiri ilân edilerek bütün işgalcilere meydan okunmuştur.
Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'daki prestijini güçlendiren en önemli gelişme , İngilizlerin İstanbul'u resmen ve fiilen işgal etmeleri(16 Mart 1920) ve Meclis-i Mebusan'ı basıp, bazı mebusları tutuklamalarıyla ortaya çıktı. Bu olay Mustafa Kemal Paşa'yı başını ağrıtacak pek çok meseleden kurtarmıştır. İlk olarak tutuklanmaktan kurtulabilen Karakol Cemiyeti mensupları Ankara'nın denetiminde Müdafaa-i Millîye (kısaca Mim Mim Grubu) adı altında İstanbul'da faaliyet gösteren gizli bir teşkilât olarak itaat altına alındılar. İkincisi, Harbiye Nezareti İngiliz baskın ve kontroluyla bağımsızlığını kaybetti. Bu durum Ankara'da ve Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa'ya daha etkili hareket serbestisi sağladı. Ayrıca da İstanbul Meclis-i Mebusan'ından kaçan mebuslarla yeniden seçilenlerden oluşan Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılma imkânına kavuştu.
Bu Meclis, Türk Milleti'nin tek yetkili temsilcisi sıfatıyla vatanın kurtarılmasına iman etmiş üyeleriyle, gerçekten demokratik bir tartışma ortamı içinde çalışmalarını yürütmüştür. Her ne kadar bu meclisin suskun ve itaatkâr bir yapısı yoksa da , Mustafa Kemal Paşa'nın içinde ve yakınında olması dolayısıyla etkileme ve önderlik konusunda ona bir avantaj sağlamıştır. Nitekim açılıştan bir gün sonra Mustafa Kemal Paşa TBMM Başkanı seçilecektir