Terminator 2: Mahşer Günü 1991
Terminator 2: Judgement Day 1991
Yön: James Cameron
Bilgisayarlar, makineler iktidarda ve gelecek tümüyle karanlıkta geçen bir filme benziyor. Ama insanlar özgürlük mücadelesi veriyor, zaman makinesiyle geçmişe robot gönderip her şeyi en baştan çözmeye çalışıyorlar.
Umut var mı? Makineler bile duygusallaşıyorsa neden olmasın...
The Matrix 1999
Yön: Andy ve Lana Wachowski
İlk bakışta her şey yolunda. Gelecek ümit veriyor. Ama Neo’nun gerçekleri gösteren hapı tercih etmesiyle her şeyin bir simülasyon olduğu ortaya çıkıyor. Makinelerin hakim olduğu bir gelecekteyiz. İnsanlar ise sadece bir enerji kaynağı.
Umut var mı? Tabii ki. Bu bir kurtuluş destanı ve Neo da onun kahramanı.
Metropolis 1927
Yön: Fritz Lang
Distopya filmlerinin öncüsü. Zengin fabrika sahipleri yüksek kulelerde yaşıyor, işçilerse yeraltında ağır çalışma koşulları içindeler. Sermaye işçilere karşı acımasız. Kontrolü sağlamak için işçilerin çok güvendiği Maria’ya tıpatıp benzeyen bir robot dahi yapıyorlar.
Umut var mı? Var. Hatta finaldeki sermaye - emek uzlaşması Nazi’leri bile etkilemişti.
Otomatik Portakal 1971
A Clockwork Orange
Yön: Stanley Kubrick
Steril, güvenlikli insanların kötü alışkanlıklardan kurtulduğu bir toplum. Ama toplumda insani olan o kadar az şey kalmış ki... Ebeveynler çocuklarını sevmeyi dahi bilmiyorlar. Gençlerse kendilerini şiddet ve ----le ifade ediyor. Devletin şiddete karşı çözüm planı beyin yıkama. İçgüdüleri dahi kontrol etme arzusu elbette bir tür devlet şiddeti.
Umut var mı? Hayır, yok.
Blade Runner 1982
Yön: Ridley Scott
Los Angeles, artık “melekler şehri” olmaktan çıkmış. Sokaklar Uzakdoğu’nun kalabalık kentlerini andırıyor. Büyük şirketler her şeye hâkim. Yüksek teknoloji ucuza satın alınabiliyor ama yoksulluk, sömürü hâlâ bitmiş değil ve polisler sokaklarda android avlıyor.
Umut var mı? İnsani özellikler gösteren androidleri katleden bir toplum burası. Cevap olumsuz.
Brazil 1985
Yön: Terry Gilliam
Bürokrasi almış başını gitmiş, devlet baskısı artmış ve yoksullarla zenginler arasındaki fark açılmış durumda. Vatandaşın sinek kadar değeri yok. Terör artık gündelik hayatın bir parçası ve devlet paranoyaya teslim. Teknolojik gelişmelerin çoğu insanların aleyhine.
Umut var mı? Sadece rüyalar ve hayallerde.
New York’tan Kaçış
Escape from New York 1981
Yön: John Carpenter
Geleceğin ABD’sinde suç o kadar artmış durumda ki New York’taki Manhattan Adası’nı açık bir hapishaneye dönüştürmüşler. Peki ya Başkan’ın uçağı bir gün bu vahşet adasına zorunlu iniş yaparsa? Suçlulardan daha güvenilmez olan bir şey varsa o da devlet.
Umut var mı? Maalesef yok.
Maymunlar Cehennemi 1968
Planet of the Apes
Yön: Franklin J. Schaffner
Final sahnesinden anlıyoruz ki biz filmin en başından beri zaten bir distopyanın içindeymişiz. İnsanlık birbirini öyle bir yemiş ki dünyayı maymunlar ele geçirmiş ve maymunlar ile insanlar arasındaki roller değişmiş.
Umut var mı? Serinin bu ilk filmi itibarıyla cevap kesinlikle hayır.
200 Yıl Sonra 1973
Sleeper
Yön: Woody Allen
New York’ta doğal yiyecekler satan bir dükkânın sahibi ameliyat için gittiği hastanede 200 yıl sonra uyanır. Baskıcı iktidar insanları mutluluk küresi ve gerçek ----in yerini alan orgazm makineleriyle uyutmaktadır. En eğlenceli ve komik distopya filmi.
Umut var mı? Umut değil mizah verelim.
Şarküteri 1991
Delicatessen
Yön: Jean-Pierre Jeunet, Marc Caro
Fransa’da gelecekteyiz. Film bize sadece büyük bir binayı ve onun içinde yaşayanları gösteriyor. Anladığımız kadarıyla dünyanın durumu vahim. Teknoloji dahil her şey geriye gitmiş. Kıtlık ve yokluk dönemindeyiz. En büyük sorun gıda. Protein için neler yapıldığını bir bilseniz...
Umut var mı? Elbette. “Sevgi olduktan sonra” klişesi gönlümüzü bir kez daha okşuyor.