Bir ayakkabı bağcığından kopuyordu hayat.
Ve ikiye bölünüyordu mevsimler.
Rüyaların işgal edildiği bir gecenin yüzünde gördüm kendimi…
Karanlığı emziren gözlerim vardı benim,
dağların devrildiği omuzlarım.
Birde yastık altı umutlarım..
Saat; nefes alışlarını üç geçiyordu.
Çöp kutularına bırakılıyordu pimi çekilmiş bombalar
Pencerelere uzanırken karaltılar,
ölüler suskunluğa boğuyordu kendini.
Radyo frekanslarından akustik hüzünler damlarken,
Telefon tellerine asılı kalıyordu ağıtlar.
Televizyon kanallarına son dakika haberleri düşürülüyordu,
Beyoğlun da bir yürek fünye ile patlatılmış.
Ortaköy de bir kalp atışı kendini ele vermiş,
Taksimde parfüm kokulu cinayetler,
Etilerde yüksek dozda ihanet,
Beşiktaş sahilinde iki el(e) kurşun sıkılmış… Şişli yasak aşklara yataklık etmiş,
Mecidiyeköy’de tüm duygular göz altında..
Üsküdar’da on üç bakış şüpheli,
Kasımpaşa’da esrarlı gözler tutuşurken,
Tophanede bir çocuk martıların çığlıklarına asmış kendini...
Bir annenin ciğeri yanmış,
Bir kaşık suda boğulmuş yarınlar..
Ve top yekun reddedilmiş tüm kitaplar.
Bir ayakkabı bağcığından kopuyordu hayat.
Ve ikiye bölünüyordu mevsimler.
Bugün kendime söyleyebileceğim tek bir yalanım yok.
Uydurduğum hikayelerden başka.
İsmet Baygın