Sarsılmaz Dağlar...

"Dağlar sıralanmış, sağıma bakıyorum dağ, soluma bakıyorum dağ. Kar ise üzerlerini örtmüş üşümesinler diye, bembeyaz bir battaniye gibi. Göğe bakıyorum, ağlamaklı lacivertlerin en koyusu. Dağ kenarlarındaki ovalar ise yemyeşil"...

Dağları seyrede seyrede üzerinde gittiğimiz asfaltlanmış yolların kenarlarında bulunan küçük toprak yollar, kim bilir belki daha önce buradan gidiyordu insanlar gidecekleri yerlere. Daha asfalt ve motorlu arabalar yokken, atlılar ve kağnılar gidiyordu bu yollardan. Düşünsenize yol aynı yol ama çekilen eziyetler farklı, cefa ile sefa' nın arasındaki mesafe ise bir santimetre bile değil.

Eski zamanlarda insanlar bu yolları tabiatı soluyarak ve tenlerinde hissederek geçiyorlardı. Halbuki şimdi öyle mi, en mekanik, en elektronik teneke yığınlarının içinde kışın sıcak, yazın soğuk havayı hissediyoruz. Canımız isteyince camları açıp rüzgarla öpüşüyoruz. Canımız istemezse rüzgarın üzerini arayarak alıyoruz içeri. Tabiatla aramızda bir teneke ve bir cam var, kolayca soyutlanıyoruz tabiattan...

***
"Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz." (Nahl, 16.ayet)
_