Ağanın birisi yanında marabasıyla birlikte köyüne doğru gitmektedir. Fakat ağa güçlü atların çektiği, süslü arabasına kurulmuşken; yanındaki maraba köy yolunu yayan tepmektedir. Marabanın arabaya hayran bakışlarını fark eden ağa bir oyun etmek ister. Marabaya seslenir:
-Lan Mehmet! Yerdeki hayvan tersini yersen bu arabayı sana vereceğim.
Mehmet bir arabaya bakar, bir de üzerinde sineklerin uçuştuğu hayvan pisliğine… Normalde yapılacak iş değildir ama böyle fırsat da ele bir kez geçer. Hem kendini aşağılayan ağaya sağlam bir kazık atma, hem de ağanın yedi köyün dilinden düşmeyen, süslü arabasına beleşten konma imkânı yakalayacaktır. Suratını buruştura buruştura ağzına aldığı pislik parçasını bu gayretle yutar. Ağa şaşkındır. Bunu hesap etmemiştir. Lâkin bir kere olan olmuştur.
Ağa sözünü çiğneyecek geniş karınlılar takımından olmadığı için el mecbur arabayı maraba Mehmet’e verir; kendisi yola revan olur.
Köye yaklaştıkça ağa iyice huzursuzlanır. Yol eğlencesi kabilinden başladıkları ufak oyun iyice tatsız bir hâl almıştır. Birazdan arabaya kurulmuş Mehmet’i ve yanında yalın ayak, başı kabak ilerleyen ağayı görünce köy ahalisinin kendine olan saygısı buhar olup uçacaktır.
Mehmet de arabadan hevesini almıştır. Ağanın huzursuz kıpırdanmalarını da fark edince, oyun oynama sırasının kendine geldiğini fark eder maraba Mehmet.
“Ağam” der, “Köye böyle girmemiz olmaz. Bunca yıllık emektârınım. Kimsenin seni böyle görmesini istemem. Gel şu arbaayı sana geri vereyim.”
Ağanın gözleri parlar. Mehmet’i can kulağı ile dinlemeye devam eder.
-Fakat bir şartım var. şu hayvanın pisliğinden bir avuç da sen yiyeceksin.
Durumun vehametini iliklerine kadar hisseden ağa, Mehmet’in isteğini kabul eder ve gerekli şartı tamamlar.
Yine maraba Mehmet yayan, yine ağa arabada… Tam köye girmek üzerelerken, Mehmet hikâyenin hülasası olan cümleyi söyler:
-Ağam, araba en başta sendeydi. Şimdi yine sende. Peki biz bu b.ku niye yedik?