Uyan çocuk..
Kaçıncı rüyaya yumdun gözlerini
Bu yalancı dünyanın kan feraceli baharında?
Saf değil düşlerin kadar, gözleri açık gördüğün kâbuslar.
Uyanmayla başlıyor kalbin ritimsiz vuruşu…
Unutulmuş bir sızının, yeniden alev oluşu.
Uyan… Kaldır kirpiklerinin düş yükünü; battı Güneş…
Yüzüyor yıldızlar yalnızlığına.
Gün, karanlık…

Kalk çocuk…
Kapat artık pencerenin sızdıran çatlaklığını.
Dönmeyecek kırık kafesine;
Büyük mağrur hayallere yem oldu hayallerin!
Sen, yeni ümitler burcunda izle ufukların kızıl rüzgârlarını.
Türkünü söyle gözlerin hissetmez sağırlığına…
Haykır, karanlığın siyah rengine gülümseyen hilâle.
Melal bakışlarınla çizme tavanı…
Kalk, yıka gözlerinin masal rengini!

Gel çocuk…
Ayak izlerime basma; düşersin suskunluğuma…
Tut! Bileklerime kelepçele ellerini…
Duy, kanın nabza dönüşündeki çaresiz iniltiyi.
Ve yeniden sor bana aşk’ın ne olduğunu,
Yeniden sor şu kayan yıldızın hangi uykusuz yüreğe düştüğünü,
Yeniden sor, neden insanların en çok yorgan altında üşüdüğünü,
Kelebeklerin niçin geceyi yarasalara bırakıp gittiğini,
İçimizdeki sevinçlerin neden ansızın bittiğini…
Yeniden sor…
Yeniden!

Bak çocuk…
Doğuyor Güneş, karanlığın en gebe yanından.
Kapatma gözlerini!
Birazdan, yüzünden gecenin dudaklarını çekip
Öpecek buz tutan bakışlarından.
Küskünlüğün dökülürken ayak uçlarına
Gözyaşlarını kurutacak kızıl parmaklarıyla.

Al çocuk…
Tut güneşin ipinden.
Götür, her gittiğin gölgesi üşüyen geceye.
Dağıt karanlıkları yetim sözler üstünden…
Işık tut âmâ yüreklerin hüzünlü yamacına.
Kirpiklerine asılırken düş yükü
Senin için saklayacak Güneşi dağlar,
Bir sonraki sabaha..

Uyu çocuk…
Gündüzlere değil, gecelere yum gözlerini.
Giydir hayallerinin masumluğunu, rüyalarına…
Ve sonra…
Yeniden sor,
Neden insanların en çok yorgan altında üşüdüğünü…
Kelebeklerin niçin geceyi yarasalara bırakıp gittiğini…
İçimizdeki sevinçlerin neden ansızın bittiğini…
Yeniden..
Çocuk..
Uyu..
Çocuk..