Sabah uyanıverdim. Solumdan kalkarım ben biliyor musunuz? Üzerimde bir hafiflik sanki yorgansız yatmışım. Yürüdüm gardırobun önüne doğru. Her sabah aynasında kendime bakarım. Bu bir alışkanlık. Aslında pek muzur düşüncelerle almıştım bu aynalı dolabı. Bir kere olsun amacıma uygun bir seyir yapamadım açıkçası. Baktım bir daha baktım yakından. Sıfatım yok aynalarda. Şaşmadım desem yalan olur. Ama pek de aldırmadım. Bana ne zararı var ki? Varsın suretim çıkmasın. Zaten pek de yararlı bir icat saymam aynaları. İnsana kendini göstermenin anlamı nedir? Doğduğundan bu yana yaşlanıp duran suretini görmek ister mi insan? Aklar kırışıklıklar. En başta da kadınları mutsuz eder. Saatler geçirirler aynadaki suretlerine . Kendilerini güzel bulsalar bir dert bulmasalar başka dert. Eğer güzelse bu suret erkeklere dert olur. Aklından şeytanlık geçmeye başlar. Bir kadının güzelliğ silah yapması onu bilinçle kullanması tehlikeli değil de nedir? Şeytanca bir şeydir aslında. Yoksa şeytanın aynalarda suretinin gözükmemesi bundan mı? Yani “zaten şeytansın bari bir de aynanın önünde güzelleşmeye kalkma” gibi bir şey mi? Yoksa vampir miydi sureti gözükmeyen? Karıştırdım işte. Ömrümde tek bir vampir filmi izlemedim ki sonuna kadar.Kahvaltıdan önce biraz yazayım dedim. Bilgisayarı açmaya yöneldim parmaklarım açma düğmesine basamıyor. Bir iki uğraştım olmadı. Bu kötü işte dedim. Bunu düzelttirmeli. Öğleden sonra tamirciye götürürüm.
Dikiş iğnesi yere düşmüş. Dün düğmemi dikmiştim. Küçükken bir hikâye anlatırdı annem: bir çocuğun vücuduna dikiş iğnesi girmiş de yürüye yürüye taaa beynine gitmiş. Buna inanırdım. Yerde bir dikiş iğnesi görsem dehşete kapılıp hemen alır dikiş kutusundaki yastığına saplardım. Büyüyünce iğneli düşüncelerden beynim zaten iğnedenliğe dönmüştü. Yine de iğneyi görünce almaya yöneldim. Haydaaa! İğneyi bile alamadım yerden. Parmaklarını aç kapa boşuna. Gece tırnaklarımı kestim ondandır.
Ne yemek ne içmek ne de televizyon seyretmek istiyordu canım. Pencereden baktım ufukta hep görmeye alıştığım orman yoktu. Ufkumda hep yapmak istediklerim vardı: Ney çalmak güzel dans etmek şiirler romanlar . Arka pencereye koştum. Dere de yok olmuş. Kurumuş olamaz. Mevsim sonbahar. O ufka da keşiflerim(!) hayallerim gezme ihtirasım sevişmeye doyulmaz kadınlar yerleşmiş. Ben bunların hiç birine ulaşamadım mı yani. Tuhaf hep dolu dolu yaşadığımı

“Ben”imi bu arzular mı doldurmuştu? Yoksa bu arzular mı beni ben yapmıştı? Onları ufkuma germiş her sabah uyanıp onlara doğru yaptığım hamlelere “yaşamak” mı demiştim? Eski Şiirlerimi okuyordum dün akşam. Açık duran sayfaya baktımGEÇMİŞİNİ UNUTAN ARI
Geçmişini unutan arı
Boşlukta sırt üstü durur
Minik ayakları durmadan
Önünü ardına süpürür.
Bir gün sancı bile duymadan
Bal yapmaya koyuldu.
Çıkacak şeyi en çok
Kendi merak ediyordu.
Doğurduğu altıgeni
Dünyası bildi.
Arı Boşlukta durmaktan
Kurtulabildi…
Yahu ben bu şiiri on yedisinde yazmıştım. Aradan bunca yıl geçtikten sonra aynı şeyleri duymam garip değil mi? Dünyamı kendim kurmuşufkumu kendim mi belirlemiştim? Bunların hala ufkumda durması benim ortada eylemsiz kalmam onlara hiç yaklaşamamış gibi merkezde durmamda bir tuhaflık yok mu? “Dünya bir dedikleri bu mu? Kendi hayallerimiz benimizle çevrili ufkumuzdan mı ibaret dünya dediğimiz? Boş verin…. Felsefeyi oldum sevmedim. Anlamsız bir şeyler geveleyerek kapalı pencereden dışarı süzüldüm. Boşlukta sırt üstü yatıp minik ayaklarımla önümdekileri ardıma süpürmeye başladım. Bir yandan da bir türkü gibi baladımı söylüyordum:
BENİNİ
Ben terliklerimi
Böyle koymazdım
Kim alacak yere düşen iğneyi
Eskiciye mi verirler
O hiç çalmadığım neyi
Şiirlerle resimleri boş ver
Zaten kendime yazdım.
Her yıl başlayıp da
Bitmeyen güncelerle
Sanki parça parça vardım.
Keşifler hayaller geziler…
Aç gözlü sevişmeler
Onları bavullarda sakladım
Açmazdım.
Köpeğim de kuyruk sallar birine
Yine çocuklar yolar Erikleri.
Anlamadım!
Ne demek istedin yine?
“Herkes ufkuna salar benini”…
Ben bundan bir şey anlamadım dostlarım. Öldüm galiba bu sonbaharda.
Sıfatım yok aynalarda….