Öbür dünya : Ölümden sonra ruhun başka bir biçimde yasayacağına inanılan âlem; ahret; öteki dünya.
Ödev bilmek (saymak) (bir şeyi) : Bir şey yapmayı, yerine getiri si zorunlu bir iş olarak kabul etmek.
ödü bokuna karışmak: Çok korkmak
Ödü kopmak (patlamak) : Çok korkmak
Ödünü koparmak (patlatmak) : Bir kimseyi çok korkutmak.
Ödün vermek : Kimi hak ve koşullardan vazgeçerek uzlaşma olanağı sağlamak; taviz vermek.
Öfkesini (birinden, bir şeyden) almak (çıkarmak): öfkeli kişi haksız yere bir başkasına çatmak ya da olmayacak bir şey yaparak rahatla maya çalışmak
Öğle üstü (üzeri) : Öğle vaktinde, öğle sularında.
öğüt almak (birinden): Yol göstermesi için birinin görüşüne başvur mak
öğüt tutmak : Verilen öğütlere uymak *
Öğüt vermek (birine): Ona yapması veya yapmaması gereken işler hakkında yol göstermek
Öküz(ün) arlında buzağı aramak: Akla aykırı bahanelerle suç ve suç lu aramak.
Öküz trene bakar gibi bakmak (bir şeye) : Ona aptal aptal, bir şey anlamadan bakmak.
Ölçüyü kaçırmak: Davranışlarda ya da yiyip içmekte aşırıya gitmek, sınırı aşmak.
ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek) : Umutsuz, boşu boşuna bir bekleyişi anlatmak için kutlanılır.
Ölü gözü gibi: Sönük, fersiz (ışık).
Ölüm Allah’ın emri: -1. “Herkes ölecek, ölmek kaçınılmazdır.” -2. “Bir işi yapmak için Ölümü bile göze almak ölümden korkmamak gere kir.” anlamında.
Ölüm dirim (kalım) meselesi: Hayati önemi olan sorun.
Ölüm dirim (kalım) savaşı: Yok olmamak için girişilen savaş, müca dele.
Ölüm döşeğinde : “O, ağır hasta, Ölmek üzere” anlamında.
Ölü mevsim: İşin veya alışverişin durgun olduğu lamm
Ölüm fermanı: Bir kimsenin mutlaka ölmesi gerelctiğiri belirten iş, ha reket.
Ölümle burun buruna gelmek : Ölüme yol açabilecek tehlikeli bir du rumda karşılaşmak.
Ölümlü dünya: Sonunda herkesin öleceği bu dünya.
Ölümlük dirimlik ; Hem yasamaya, hem de cenaze masrafına yete cek kadar (para).
Ölüm sessizliği: Derin sessizlik.
Ölümüne susamak, (ölümüne koşmak) : Ölümle sonuçlanabilecek kadar tehlikeli davranışta bulunmak. (Kars. Belasını aramak, eceline susamak.)
Ölüp ölüp dirilmek : -1. Çok acı, sıkıntı çekmek. -2. Çok ağır bir hasta lık geçirmek.
Ölür müsün, öldürür müsün? : Ters, kötü bir durum karşısında çare sizliği, ikircikli durumu anlatmak İçin kullanılır.
Ölüsünü öpeyim (göreyim) (birinin): Bir şeyin doğruluğunu kanıtla mak için “yalama (şu yakınım) ölsün!” anlamında kullanılır.
Ömrü billah : Hiçbir zaman.
Ömrüne bereket: “ömrü uzun olsun’ anlamında teşekkür sözü.
Ömrü vefa etmemek: Amacına erişemeden ölmek.
Ömür adam : -1. Hoş, beğenilen kimse. -2. Gülünç, tuhaf kimse. .,
Ömür çürütmek : -1. Bir işe uzun zaman emek vermiş olmak. -2. Bo şuna zaman geçirmiş olmak.
Ömür sürmek : -1. İyi ve rahat koşullarda yaşamak. -2. Belli koşullar da ya da belirli bir süre içinde yaşamak.
Ömür törpüsü : -1. Uzun, yorucu, sıkıntılı iş. -2. Yoran, bıktıran kimse.
Ön ayak etmek (birini) : Bir işe birisinin başlamasını ya da girişmesi ni sağlamak.
Ön ayak olmak : Bir işin başlatıcısı ve yol göstericisi olmak, başkaları nı ardından sürüklemek.
Önce can, sonra canan: “Bencil insanlar, Önce kendilerini sonra sev diklerini ve yakınlarını düşünür.” anlamında.
Önde gelmek :Ön sırada yer almak ; önemli, üstün olmak; başta gel mek.
Öne almak (birini, bir şeyi) : Bîr kimseye veya bir şeye, diğerlerinden daha Önemli sayarak tarnan ve sıra bakımından öncelik tanımak
Önden yürümek : -1. Kılavuzluk etmek, yot göster mek.
Önem vermek (bir şeye, birine): Ona değar vererek üstünde dur mak, onu önemli saymak
öne sürmek: -1. Bir düşünce, sav ileri sürmek. -2. Bir iş için birini önermek, onun daha iyi yapacağını belirtmek.
Önlem almak: Tehlikeli olabilecek bir durumun önüne geçmek, bir amacı gerçekleştirmek için birtakım çarelere başvurmak; tedbir al mak.
Önunda ardında (arkasında) dolaşmak : Yanından ayrılmamak, ısrar la takip etmek, onunla birlikte olmaya çalışmak.
Önüne bir kemik atmak: Küçük bir çıkar karşılığı aşağılık birini sustur mak,
önüne çıkmak: *1. Bir kimsenin karşısına çıkmak. -2. Yolunu kesmek.
Önüne dikilmek : -1. Gelip karşısında durmak. -2. Engel olmak istedi ğini söz ve davranışlarıyla göstermek.
önüne düşmek : -1. Bir kimsenin önünde yürümek. -2. Bir kimseye kı lavuzluk etmek
Önüne geçmek : -1. Yolunu kesmek. -2. Engellemek, önlemek.
Önüne gelen : Karşısına çıkan, olur olmaz, rasgele (kişi veya şey).
Önüne katmak (birini): Onu önünden yürütöp ardından gitmek veya koşmak.
Önünü almak (bir şeyin): Onu önlemek, engellemek.
Önünü ardını düşünmemek: Sonucun ne olacağını hesaplamamak.
Önünü kesmek: Yolunu kesmek, ilerlemesine engel olmak.
Öp babanın elini: Beklenmeyen bir durum karşısında “Şimdi ne yapa cağız?” anlamında kul anılır.
Öperken ısırmak: İyilik yapar gibi görünüp aslında kötülük yapmak.
öpüp (de) başına koymak: -1. İçinde bulunulan durumu minnetle, memnunlukla kabul etmek. -2. Büyük saygı göstermek.
Örnek almak (birini, bir şeyi) : -1. Bir başkasının iyi ya da kötü olan davranışlarını benimseyip tıpkı onun gibi davranmak. -2. Bir şeyden kendisi İçin olumlu bir ders çıkarmak.
Örnek olmak (birine): Davranış ve sözleriyle başkalarını iyi ya da kö tü yönden etkilemek.
Örtbas etmek (bir şeyi) : Duyulmaması istenilen bir durumu başka türlü göstererek kapatmak.