Onun için çok karanlık bir günde, belki de hayatının en kötü gününde, şöyle bir not aldı genç bir adamdan;


" Büyüyoruz galiba. Yavaş yavaş roller değişiyor. Kiminin gitmesi gerekiyor ve gidiş saatini erteleme şansı olmuyor. Ama emin ol, gidenlerin yarattığı boşluğu mümkün olduğu kadar doldurmaya çalışacak insanlar hayatına girecek. Üzülme demek saçma! İnsan üzülmez olur mu hiç?! Ama en azından, en üzgün zamanlarında, bu dediklerim aklına gelsin."


Bu satırlar belki de, söylenenler içerisinde duyduğu en değerli cümlelerdi. Söylenmiş olmak için söylenmediği çok belli, bir o kadar da doğruydu. Hayatın gerçekliği üzerine kurulmuş, yalın, kısa ve özdü. Gerçekten de öyle olmuş, yazıldığı gibi üzgün zamanlarında hep bu satırları hatırlamıştı. İçten içe sanki rahatlamış, olanları kabullenir hale gelmişti genç kadın da...


Daha sonraları da, çok kez yalın ama anlamlı cümleler duydu ondan. Genç adam, sanki eliyle dokunduğu her yeri güzelleştiriyor, tüm yaraları dokunup iyileştiriyor, ağzından çıkan her cümleyle mutluluk veriyordu kadına. Bir anda hayatına giren bu yabancı adam, gün geçtikçe daha çok hayatına tutunuyor, ona moral, umut ve tüm olumlu duyguları aşılıyordu. İçinde hüzüne, üzüntüye dair ne varsa, onun sihirli bir dokunuşuyla birdenbire değişiyordu. Hayatıyla ilgili her adımda motive ediyor, dilinden çok iyi anlıyor ve ona yeni şeyler katıyordu. Onun sayesinde genç kadın, hayata daha güzel bakmaya başlamıştı...

Zaman geçtikçe, kanına karışan bir ilaç gibi onun heryerini sardı. Üstünü kaplamış tüm küflü geçmişinden sıyırıp, ona yepyeni bir yaşam sunmaya başlamıştı. Her düşüncede, yakaladıkları her ortak noktada ve birbirlerini keşfettikçe daha da umutlanıyordu ikisi de. Gün geçtikçe, daha çok alışıyorlardı birbirlerine. Artık, seslerini duymadıkları ve görüşmedikleri her saat büyük bir eksiklik oluyordu ikisi için de.


Tek kötü şey, hayata dair "Keşke" lerinin olmasıydı. Çünkü, en çaresiz kelimedir keşke. İnsanı mahveder. Keşke, umutsuzdur. Keşke, zamansızdır. Keşke, insanın en çaresiz anlarında kullandığı kelimedir. Keşkeler anlamsızdır, "belki" olmadıkları sürece. Sonunda, keşkelerin olduğu cümleleri yoketmeye karar verdiler. Zaman içerisinde, keşkelerini, belkiye çevirmeyi başardılar. Belki de, ikimizin de istediği budur, belki gerçek mutluluğu bu şekilde yakalarız dediler. Birbirlerine tutundular ve hayatlarına kattıkları her güzellikle birlikte, omuz omuza devam ettiler yollarında...


Genç adamın, kadına anlattığı masallardaki gibi mutluluk gitgide çoğalıyordu. Kadın da, artık ondan dinlemek istiyordu tüm masalları. Anlatırken, saçlarını okşayarak, en güzel uykulara onu teslim etmesini arzu ediyordu. Her başını çevirdiği noktada onu görmek; onun, sihirli dokunuşlarıyla hayatındaki her olumsuzluğu mutluluğa çevirmesini istiyordu. En güzel şarkıları onun sesinden dinlemek, korkarak uyandığı rüyalardan sonra yanında olduğunu bilmek, en güzel şarapları onunla tatmak, hiç gitmediği yerleri beraber keşfetmek ve çokça hissetikleri "huzur" u onunla birlikte yaşamak istiyordu. Aslında, genç kadın çok şey değil, sadece yanında olmasını istiyordu. Gözlerini her kapattığında, gözünün önünde onu ve yaşanacak güzel günlerini hayalliyordu.

" Ben şimdi yatağıma gidiyorum. Belki, seni düşünürken uyuyakalırım. Uyursam merak etme. Çünkü ben, seni görmek için uyuyorum. Gözlerimi kapattığımda, seni düşünmeye başlıyorum. Yüzümde tebessümle, kendimi uykunun kollarına bırakıyorum. Tam uykuya teslim olacakken, telefonumun sesine gözlerimi açıyorum. Gelen mesaj senden. Yani, ben yine, sana uyanıyorum."

Bir keresinde, bu satırları yazmıştı ona tüm çocukluğu ve içtenliğiyle. Kadının, mutluluğunu anlatabileceği en güzel ve sade ifadelerdi bunlar. Gözlerini açtığında, ondan gelen minik bir mesaj bile uç noktada sevindiriciydi onun için. Belki de, hayatımın geri kalanında o olmalı yanımda diye düşündü. Hep olmalı, her daim...


En büyük korkuları, her daim böyle güçlü olup olamayacaklarıydı. Birbirlerine ne kadar değer verirlerse, üzmekten o kadar korkacaktı ikisi de. Ve ne kadar sakınsalar da, ellerine batan minicik bir kıymık yakabilecekti canlarını.


Genç kadın, o gece gözlerini yine onun için yumdu, yaşanan tüm güzellikleri tebessümle hatırlayarak. Ertesi sabah, yine ona uyanmayı umdu. Her nefesinde onu düşündüğü gibi, onsuz olma fikrinin mutsuzluğu, bir kez daha geçti aklından. Hatta, ona ve aslında kendisine sorduğu, en düşündürücü cümle bile alıkoyamadı huzurundan.


"Sence, ikimiz de bu kadar fedakar olabilecek miyiz?"