Uyuyunca geçerdi eskiden yorgunluklarım, ağrılarım. Şimdilerde o ağrılı hallere eklentilerle kalkıyorum yataktan. Bitkin, tükenmiş uyanıyorum sabahlara; herkese güzel başlayan güneşli günler bana ıslaklığı hiç kurumayan nemli, rutubetli zindan oluyor. bu uyku yetti derken ağrılarım geri tepiyor, üstüne yamalanmış yorgunluklarımla.
Mevsimler değişiyor sürekli, şehirler değişiyor,iş yerleri,insanlar ,mekanlar, yüzler değişiyor ama yük kalkmıyor,taa içime işlemiş o boşluk sınırlarını zorluyor durmadan ama dolmuyor.Bilmiyorum da aslında ne bu boşluk,neyin boşluğu?.Çabalıyorum,çırpınıyorum ama dışarıda çağlayan gibi akan hayata uyum sağlayamıyorum.Çok yorgunum çok.
Herkes gibi olamamanın ağrıları mı bunlar? Hayatıma girecek insanları kıyafet seçer gibi seçemem ben. Mutlu hayatlar yaşayanlara imrenerek, gıpta ederek bakamam, bakamıyorum. Biliyorum ki; mutluluk değil bu kendi hayatlarını başkalarınınkiymiş gibi yaşamayı seçmeleri.
Aynı dünyada yaşarken en uzak olanın dibine vurmaktan yorgundu. İklimler değişmezken bütün zamanların kışa vurmasından bıkkınlığını saklayamıyordu. Eski bir evim ben demişti anlatırken. Cumbalı, camları kırılmış, pervazları lime lime olmuş, sokağından 80’lik dedelerden başka kimse geçmeyen, geçerken onlarında soluklanmak için önünde bir nefeslik durup, “hey gidi günler hey” dedikleri, her şeyi o metruklüğümün içinde saklı zavallı, eski ama birikmiş yorgun hatıraları olan bir evim ben. Unutmadan bir de arkadaşım var sokağın girişinde. Çok sadık bir dost. Benim kadar eski, benim gibi dopdolu, en az benim kadar yorgun bir kuyu. Kimleri neleri duydu da “duymadım “ dedi bana. Beni mutsuz edecek olanları ise hiiiç duymamış. Öyle dedi. Yok aslında birbirimizden farkımız. O karanlık sularına sakladı her şeyi, ben küf kokan rutubetli duvarlarıma.
Çok yorgunum. Dayanamaz senden önce göçüp gidersem kızma bana. Ayaklarıma can gelmeyecek bir daha, kurtulamayacağım o kahrolası kahverengi ağrılardan. Ama çok geçmez sende gelirsin ardımdan.
Rıhtımında dinlenecek yorgun hayatlardan biriydi payıma düşen. Bir soluk alımında ne hikâyeler anlatılabilirdi bir bilsen. Olmadı. Yorgunluk başımdan ayakucuma bende kaldı, çöktü omuzlarıma. Ama sen hiçbir zaman o rıhtım olmadın olamadın bana.
Gittikçe azalıyor, seyrekleşiyor nefesim. Seni, beni, bizim yıllara meydan okuyacak aşkımızı yazacaktım daha ama kalemi tutacak elim, parmaklarım, ağlamak için gözlerim, düşünmek için beynim, yaşamak için yaşım ve bedenim çok yorgun. Beni bekleme olur mu? ayaklarıma da güvenmiyorum. Yürümeyi unutalı çok zaman olmuş. Hayatımın yükünü taşıyamadı, onlarda çok yorgun ve ağrılıydı.
Çok yorgunum
Beni bekleme kaptan….diyordu şarkıda.Yıllarca söylendi,dinlendi.Söyleyende yoruldu ve gitti.Galiba dinleyende bir o kadar yorgundu ve film bitti.