Sevmekten vazgeçmiş olamayız değil mi? Elbette değil ancak şekil değiştirmiş olabilir. Her şey gibi, duygular da kendince dönüşmüş, değişmiş ve bildiklerimizden çok çok farklı hale gelmiş olabilir.
1950’lerin aşklarını anlatan büyükler, filmler ile şimdi bizim yaşadığımız aşklar ve torunlarımızın yaşayacakları arasında büyük uçurumlar olacak olması şaşırtıcı mı?
Belki de dünyanın en büyük buluşları, dünyanın en büyük değişimlerinin ipini . Öyle ya, ateşi bulmak bir çağı başlattı. Ardından en önemli kapıların açılmasını sağladı. Elektrikten önceki sürecin hızıyla, sonrası arasındaki gelişmenin hızı aynı mı?
Ve sonra çok daha büyük bir kapı açıldı. Siz şu anda bu yazıyı o icadın sayesinde okuyorsunuz. Bilgisayar! Aşkla ne alakası var diyecekseniz, emin olun çok ilgili!
Daha önce birbirimizi severken, şimdi siluetlerimizi beğeniyoruz. Eskiden gözlerine aşık olunan kadınların, şimdi sosyal medyada ne kadar gezdiğine bakarak hayranlık duyuluyor. Bir yanılsamanın, yansımanın peşine takılmış, hayalleri seviyoruz. Sonra gerçek dünya ile yüzleştiğimizde, bütün düşlerimiz, tıpkı iğne bir balon gibi patlıyor.
Her seferinde yenilen kalbimizi avutmaya, aşka inandırmaya halimiz kalmıyor. Bilgisayardan sonraki, yani o büyük kapı açıldıktan sonraki gelişmelerin hızına ise, çoğumuz yetişemiyoruz bile.
Değişimin kaçınılmadığı bir gerçek ancak değişirken sevme şeklimiz de aynı kalmıyor. Araya sıkışmış bir neslin üyesi olarak hem dut ağacına tırmanıp dizlerimi yaralamayı, hem bilgisayarı ve programları seviyorum. Sokakta oynamak yerine telefonlarıyla yazışan genç beyinlerin yaşamları böyle oluştuğundan, onlara misketi, kovboyculuk veya evcilik oynamayı önermek saçma oluyor. Onlar sevgiyi kendilerince biçimlendirecekler ama olan bize oluyor.
Yeni neslin kızları babaları gibi adamlar aramayacak çünkü bizler babalarımız gibi olamayacağız ama bizim nesil hem eskilere öykünecek, hem yenilikleri yaşarken savrulacak. Biz alaca karanlık kuşağı çocuklarıyız. Aşkı, sevgiyi, ilk öpüşmeyi 80’lerde yaşadık. Aşık olduk, utandık, ayıp bildik, ettik, dostluklarımız da sevdalarımız gibi güçlüydü. Biz, o dönemin çocukları şimdi bilgisayarlarda soba üstüne pişen kestane geçmişi anıyoruz.
Hepsi birbirine girdi ya ömrümüzde, çoğu zaman aşkta da saçmalıyoruz….