Geldi ve yanımdaki boş sandalyeye oturdu. Tek başımalığımı dağıttı varlığı. Bir sigara yaktı ve gülümsedi. Sonra bir bira söyledi kendine. Yan masada, çene altına yerleştirilmiş kırık bilekleriyle makyajlarını daha alkolün dağıtmaya başlamadığı şık kadınlar ve onlara “ev sahibi” rolü yapan “masa sahibi” erkekler vardı. Birkaç kadehten sonra bu kası...ntılı duruş, yerini aldırmasız bir gevşekliğe bırakacaktı.
Gözlerime baktı ve “neden yalnızsın” diye sordu. Başımı çevirdim ve “neye göre” dedim. Güldü. Birasından bir yudum daha aldı. “senin hiç susmaktan dilin kurudu mu?” diye sordum birden bire. Şaşırdı. “işte odur asıl yalnızlık” dedim. “suskun ve hep yalnızsın. Uzaktan izlemek yetmiyor seni anlamaya. Neden insanlarla aranda hep kalın duvarlar var? Ve neden hep yalnızlığı seçiyorsun” dedi. Şimdi gülümseme sırası bendeydi. O, birasını yarılarken ben anlatmaya başladım. “varlığına sarıldığım huzur maskesidir yalnızlığım. Evet! Huzurdur. Ama maskedir de aynı zamanda. Kimseye armağan edemeyeceğim bencilliğimdir. Otobüslerde hep son duraklarda uyandırılan, kendi yolunda kendini kaybeden biriyim ben. Seçilmiş bir yalnızlığı yaşıyorum. Sebeplerim içimde gizli”
Anlattıklarım onu iyice meraklandırmıştı. Kafasında dönüp duran binlerce soru vardı biliyordum. İçlerinden birini seçip konuştu “etrafındaki kalabalıklar bir şey ifade etmiyor mu sana?” oturduğum sandalyeden doğruldum ve “hangi kalabalık bu yalnızlığa çaredir ki? Sanılanın aksine yaşayanın, ölene bıraktığı mirastır yalnızlık denen illet. Ben bir kodese girmedim; insanları dışarı kilitledim! Dışarıdaki kalabalıkla yan yana gelmezliğimle koruyorum yalnızlığımı. Bu yarattığım yalnızlığa ben yetemiyorum ama başkaları iğne atsa yere düşmüyor inan.” Dedim.
Birasını bitirmişti. Kafasını kurcalayan sorular giderek artıyordu. “bizi dışarı kilitlediğine memnun musun peki? İnsan nasıl barışık yaşar bu kadar derin bir yalnızlıkla?” Cümlesini tamamladığında kaşları hala çatılıydı. “yalnızlık, hiç kimsenin olmadığını bile bile günde en az on kere içine bakmasıdır insanın. Ve alışmadığın her yalnızlık, hep ilk gibi gelir sana. Yan yana durmanıza rağmen yine de bir çift olamazsınız yalnızlıkla. İçbükey bir yalnızlıkta, sadece inmek için kullanılan bir merdivenle ulaşabilirsiniz kendi kuyunuza. Ve ne kadar derinse o kuyu; o kadar kaybolursunuz kendi yalnızlığınızda. Artık sessizliğiniz bile cevap vermez size. İşte ben bu yüzden yapayalnız bir yalnızlıkla yaşıyorum ve hiç şikayetçi değilim kendimden”
Garsonu çağırıp hesabı istedim. Gideceğimi anlayınca telaşa kapıldı. Alelacele girdi cümleye “yapayalnız bir yalnızlık en çok neyi anlatmaz Kahraman?” Ondan hiç beklemediğim bir soruydu bu. Biraz düşündüm ve cevap verdim; “her sabah, düşür düşür bitiremediğim bakire yüzlerdeki fahişe maskeleriyle savaşarak başlıyorum hayata. Beni, en gizli yerlerde bile sobelemeyi beceren bir ebe yalnızlık. İşte bu yüzden, kendimi parantez içlerine saklayarak, yalnızlığımı yalnızlığımla aldatıyorum. Yalnızlığımın bana soramadığı her şeyi sen biliyorsun!” şaşırdı. Hiç böyle bir cevap beklemiyordu. “sen kendine olan yenilgilerini zafer sayıyorsun. Gözleri sımsıkı kapalı ağlamak değildir de nedir bu? İyileşeceğini bildiğin yaraların kabuklarını soyuyorsun durmadan. Hiç mi güvenin yok insanlara. Bak hep yanındayım. Bazen bir duraklık, bazen bir telefonluk mesafedeyim sana. Sıkıntılarında, kederlerin de birlikte ağlamıyor muyduk? Birlikte gülmüyor muyduk hayata? Ben bu dostluğun satır aralarını okumaya çalışırken sen neden bu kalabalık yalnızlığınla beni de yalnızlaştırıyorsun sana? Bu kadar mı yokum sende?” diye haykırdı.
Garson geldi. Hesap pusulasını uzattı. Üstünü almayacağım parayı adisyonun arasına koyarak ayağa kalktım. Son sözlerim şunlar oldu. “ne sen bu kalabalıkta yalnızlığı yaşayabildin ne de ben bu yalnızlıkta kalabalığı… yokluğun değil, varlığındır beni yalnızlaştıran. Kimseyi sevemememin tek suçlusu sendin. Bana dost gözüyle bakarken, sana aşık olduğumu hiç bilmedin! Hep yanımdaydın, bu yüzden kimseyi sevemedim. Evet çok yalnızım; çünkü sen varsın.”
Bu onu son görüşümdü. Ve kendime olan son itirafım.
Ey! Beni bana pişman eden yalnızlık. Sana çok teşekkür ediyorum; beni koca bir hayatın önsözünde bıraktığın için…