Öğrencilerin “kamulaştırma” dedikleri, okuyan insana yakıştıramadığım ama yine de mazur gördüğüm bir eylemdir kitap çalmak. Bir kitapevinde şöyle bir yazıya rastlamıştım “korsan kitap alacağına gel buradan çal!” Beni gülümseten bir yazıydı bu. Sonra düşünmeye başladım; acaba korsan kitap alan, çalandan daha mı masum? Yada hangisi daha az hırsız? Bi...r başka kitapevinde ise “lütfen kitapları yürütmeye çalışmayınız. Kitaplar yürüyemezler” diye yazıyordu.
Cebinde parası olmadığı için, okumayı çok fazla arzuladığı kitabı çalan bir delikanlıyı affedebilirim… yada yaptığını görmezden gelebilirim. Ama para vermeye değmediğini düşündüğü için çalan birini asla hoş göremem. Ve en çok da kitap çalan birinin, çaldığı kitabı okurken suçluluk duyup duymadığını merak ederim...
Yapılan bir araştırmada, Türkiye’de en çok benim kitaplarımın çalındığı ortaya çıkmış. Sizce buna sevinmeliyim yoksa üzülmeli miyim? Cevabı yok bunun. Sevinmem kimi üzer, üzülmem kimi sevindirir? Bir yazar olarak sadece şunu önerebilirim; nasıl “askıda ekmek” diye bir uygulama varsa, bence askıda kitapdiye bir uygulama da olmalı. Yani parası olan, olmayan için bir kitap almalı ve rafa koymalı. O da olmazsa kitaplarım çalınmaya devam etsinler. Çalmaktan çok korkanlara da ben hediye ederim…
Çocukluğumda Kadıköy iskelesinde yaşadığım bir olayı aktarayım. 45-50 yaşlarında kır saçlı bir adam, iskelenin içinde yer alan kitapçıdan bir kitap çaldı. Kasada duran tek kollu adam, bunu fark eder etmez, vapura doğru yönelen yaşlı adamın arkasından bağırarak yanına gitti. Yaşlı adamın uzun pardösüsünün içinde sakladığı kitabı çıkarıp, yüzüne sertçe baktı ve “hiç utanmıyorsun değil mi?” diye sordu. Adam kıpkırmızı olmuştu. Hiçbir şey söylemeden başını öne eğdi. Olayı bir tek ben fark etmiştim. Tam bu sırada yaşlı adam, benimle göz göze geldi ve daha da utandı. Kitapçı o an çekip gitseydi ve onu bu utançla beni ise bu utanca şahitliğimle bıraksaydı iyiydi. Ama öyle olmadı. Kitap çalan yaşlı adamın yüzüne, o kitapla kuvvetli bir tokat indirdi kitapçı. İskeledeki uğultulara rağmen, tok bir sesle inledi her yer. Hayatımda ilk kez, kitapla tokat yiyen birini görüyordum. Çaldığı kitapla yüzüne şamar yiyen yaşlı adam, hiçbir şey söylemeden sessizce vapura yürüdü. Ben de arkasından bindim o vapura. Sonra Karaköy iskelesinde inerken yeniden karşılaştık o adamla… adamın yüzüne kaçamak bir bakış attım. Gördüğüm manzara beni kahretmişti… evet! adamın yüzünde kitabın izi duruyordu. Baktığımı görüp yeniden utanmasın diye hızlıca yürüyüp gittim. O günden sonra kendi kendime dedim ki: eğer bir gün kitaplarımı çalan birini görürsem, onu görmezden geleceğim. Kitapların izi insanların kalbinde kalmalı… yüzünde değil…
Son olarak diğer yazar dostlarıma, kitap çalan bir insanı, hırsızlık yapan bir insan olarak değil, uzun bir “alıntı” yapan insan olarak görmelerini tavsiye. Okumak için çalan, cezasız kalmalıdır, bunu huy edinen ise uyarılmalıdır.