Hiç kimse ama hiç kimse ona sevmeyi öğretmemiş her zaman gaddarlığı benimsetmişlerdi. Ne annesinden ne babasından sevgi görmemiş ve kalbini taşa dönüştürerek büyümüştü. Kimsenin hatasını af etmiyor ve kendince infaz veriyordu. Birgün o bile nasıl olduğunu anlamadan aşık olduğunu gördü.Kalbi ilk defa sevgiye açılıyor,yüreğinin derinliklerinde kıpırtılar hissediyordu. Ve niheyet sevdiğine açılmış karşılığını da bulmuştu. İlk buluşmalarında kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Tuhaf hisediyordu kendini.Netice de kendini daha önce hiç böyle görmemişti. Diğer yandan da kızıyordu kendine. Çünkü sevgiyi acizlik olarak görüyordu. evlilik hayalleri bile kurmaya başlamışlardı ve genç hala kendine inanamıyordu. Derken askerlik zamanı geldi ve çattı. Sevdiğini son kez gören genç yollara düştü ve birliğe teslim oldu. Gerçekten de son görüşüydü sevdiğini. Çünkü o askerdeyken onu evlendirmişlerdi bile. Genç ise askerliği çabuk bitsin diye izinlerini dahi kullanmamıştı. Bir zaman sonra askerliği biten gemç memleketine döndü. Ne hayallerle mutluluklarla gelen genç duydukları ile şoka girdi ve sabahlara kadar içdi. Kendince bir kere daha doğruladı sevmenin acizlik olduğunu. Diğer yandan ailesi onun için çoktan bir gelecek çizmişti bile. Halasının kızıyla evlendirme kararı alıp gerekeni yapmışlardı. Genç itiraz etse ne fayda "büyükler ne derse o...."

Onun için en doğru karar buymuş.. Bir ay içinde o bile ne olduğunu anlamadan kendini evli bir adam olarak buldu. Hemde kardeş gibi büyüdüğü halasının kızıyla.Ne kendi mutluydu ne de o kızcağızı mutlu ediyordu. İlgisiz tavırlar, soğuk hareketler ,ters konuşmalar vs. Ve yine o aileler... Torun istediklerini söyleyip durmaktan bıkmadılar. Geleneklerine göre hemen çocuk olmazsa laf olurmuş.Ona da tamam diyen gencin kadersiz eşi çocuğuna hamile kaldı. Bu tabloya daha fazlaya dayanamayan genç birgün herkesle hellaleşip ortadan kayboldu. Yaptığı büyük zalimlikti. Geride boynu bükük bir eş ve bir çocuk bırakmıştı. Taşlanmış kalbi artık bir kayaydı ve asla yumuşamayacaktı....