Üzgün olmanın, beklendik ya da beklenmedik zamanlarda ama kesinlikle beklenmedik olayların sonunda oluşan sessizlik durumu olduğunu fark ettiğinde çoktan susmuştu. Bütün hayatı gözlerinin önünde serbest düşerken, yapabildiği tek şey kendi olmadan yalnız kalmaya çalışmaktı. Böylesine güzel bir başlangıcın, başlangıçlarla bitişlerin aynı zaman dilimini paylaştığı yılları çok gerilerde bıraktırdığını düşünürken; aslında geçmişin bir tokadını taşıdığını, izini yüzünde acısını kalbinde hissedene kadar hiç fark edemedi. Çünkü fark etmek istediği tek şey mutlu olmaktı. Gecenin gözlerini parlatan kent ışıkları, kendi gözlerindeki sönmüşlüğü örtmeye yardım ediyordu. Her gün baktığı o sarı ışıklar bu gece çok daha farklı görünüyordu. Boynunu yana eğerek nedenini anlamaya çalıştığı zaman göz göze geldi camdan yansıyan gözleriyle. Şehrin siluetinde havada duran bedeni yavaşça kayboldu bakışlarını gökyüzüne çevirirken. Aslında bir çift yıldız ışığının gözlerine eski ışığını vermesini dilemek için sis haricinde bütün şartlar vardı. Sis bu fırsatı vermek yerine her zaman kullandığı huzur çağrısını yaptı. Son hatırladığı şey, şehrin ışıklarının aydınlattığı sisin içine doğru düşen bedeniydi. Gözleri soluk gitti.