Jennifer Lawrence fotoğrafları, cep telefonu faturaları...
Dünyanın en ünlü artistlerinin mahrem görüntüleri kendi rızaları olmaksızın telefondan telefona dolaşıyor şu sıralarda. Apple ürünü telefonlarıyla çektikleri fotoğrafları ‘bulut’ (‘iCloud’) teknolojisine emanet etmişler... Birileri de ‘bulut’ hesaplarına girerek fotoğraflarını çalmış...
‘Bulut’ teknolojisine o telefonları kullanan hepimiz daha neleri emanet ediyoruz, bir düşünsenize... En önemlisi, dostlarımız, tanıdıklarımız, iş ilişkisinde bulunduğumuz herkesin telefon numaralarıyla e-posta adreslerini...
‘Akıllı’ telefonlara düşkün olanlarımız dünyanın dört bir tarafıyla bedava görüşme imkânı sağlayan programlar kullanıyorlar; o programların kullanıcılardan ilk talebi ise, adres defterine ulaşma izni oluyor. Sizleri bilmem, ama benim adres defterimde telefon numaraları zor elde edilecek kişiler de kayıtlı. Bedava konuşturan program üreticisi şirketin e-posta ve telefon numarası havuzunda hepimizin bilgisi bulunduğuna eminim.
Geçenlerde ‘Viber’ adlı programı üreten İsrailli şirket Japon Rakuten tarafından 900 milyon dolara satın alındı. Viber’ı telefonuna yükleyen, özel bilgilerinin üçüncü taraflarla paylaşılmasına da izin vermiş oluyor...
900 milyon dolar, insanları bedava konuşturan programın değeri mi, yoksa beraberinde getirdiği adres defteri havuzunun bedeli mi?
Almanya ve Amerika’nın Türkiye’yi ‘istihbarat hedefi’ olarak seçtiğini artık biliyoruz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da “Büyük ülkeler böyle şeyler yapar” diyerek yapılanı devlet adına kabullendi. ABD ve Almanya da “Dinlemiyoruz” demedi zaten.
Sorun da zaten dinlenip dinlenmediğimiz değil, nasıl dinlendiğimiz... Bir de tabii, dinlemeyle elde edilen bilgilerin ne yapıldığı...
“Türk istihbarat kaynakları”, Radikal yazarı Murat Yetkin’in aktardığına göre, “Dinlemelerin büyük oranda uydu haberleşmesine girilerek ya da bilgisayar korsanlığı yoluyla yapıldığını düşünüyor” imiş... İnternet üzerinden ya da doğrudan gerçekleştirilen GSM veya sabit telefon görüşmelerinin Türkiye’de kurulu işleme merkezinden yapılanları güvenliymiş; yurtdışında kurulu merkezler ise risk oluşturuyormuş...
Eğer değerlendirme gerçekten buysa büyük bir yanılgı içindeyiz demektir.
Yerli sayılan merkezler de yurtdışıyla içli dışlı da ondan...
Comvers ve Amdocs adlı iki farklı İsrail firması dünyanın dört bir tarafındaki GSM operatörlerine hizmet veriyor. Her iki firma GSM şirketlerinin faturalama işlemlerini yapıyor; ayrıca kısa mesajlaşmaları da o firmalar sağlıyor...
Postadan gelen veya elektronik postayla yollanan faturaların menşei bizde de Türkiye değil... Yurtdışına çıktığınızda, indiğiniz ülkede cep telefonunuza hemen yollanan ‘hoşgeldiniz’ mesajlarını gönderen de Türkiye’deki GSM operatörü değil, İsrail’deki firma...
Türkiye’de böyle de ABD’de ve Almanya’da farklı mı? Hemen bütün önemli ülkelerdeki GSM operatörleri Comvers veya Amdocs ile çalışıyor. Amdocs’un global GSM operatörü müşteri sayısı 250’den fazla ve firma şimdilerde ‘iCloud’ üzerinden para transferi kolaylığı sağlayan yeni birsistemi devreye sokma hazırlığında...
Bazılarımız “Dinlendiğimiz bilgisi ortalığa döküldü, doğru olduğu da anlaşıldı; neden sert tepki verilmiyor”sorusuna cevap arıyor ya, sanıyorum verdiğim bilgiler bir parça olsun konuyu aydınlatmıştır: Bugünün dünyasında istihbarat örgütlerinin başka ülkeleri ‘dinlemesi’ sanıldığından çok kolay çünkü...
Donanım altyapısına hâkim veya program üreten ülkeler, her gün kullandığımız bilgisayarlardan ve telefonlardan yararlanıp, telefon numaralarına ve e-posta adreslerine sahip oldukları herkesi dinleyebiliyor...
Marifet dinlettirmemekte...