Ne yazık ki içi boş süslü zarflar gibiyiz. Çabamız zarfın içini doldurmak değil
zarfı süslemek. Dışı istediği kadar gösterişli üzerinde en pahalı ürünün damgası bile olsa içi boş ya da içeriği yavan olduktan sonra neye yarar?
Çılgınca bir tüketim çağı yaşıyor her şeyi çarçabuk tüketip atıyoruz. En pahalısı
olmalı kesin o bellik ( marka) olmalı hatta birkaç tane olmalı. Görgüsüzlük diz boyu. Tüket tüketebildiğince...
Renkli camda her gün sınırsızca tüketimi kışkırtıcı uyarılar amaç tüketime özendirmek... Edinemeyenlerse mutsuz gergin ruhsal çöküntüde...
Öyle bir tutku ki bu alsın da ne pahasına olursa olsun cebini aşar mı gerekli mi? Ne gam ne tasa... Uğrunda bütün değerler esnetilebilir hatta vazgeçilebilir...
Renkli camın tanıtmalıklarına kızmıyorum görevlerini yapıyorlar. Öyle ya birer ticarethaneler ve ortada bir alışveriş var. Biri üretecek biri tanıtacak ve biri satacak. En aşırı istek uyandırılmalı daha fazla tüketim kışkırtılmalı...
Sana bu diziyi izlenceyi yapımı ürettim ve sunuyorum. Ama ücreti karşılığında bu tüketim bilgisini sunuyorum...
Uyanın! Eğer sadece o tek taraflı ticarethaneden beslenirseniz sonuç kaçınılmaz...
Kim dizginleyecek bunu? Kim önlemler alacak? Siz! ...
Düşünme sorgulama yeteneğimizi mi kaybettik? Gözlemleyemiyor muyuz olanı biteni?

Uçuruma doğru yürüyorken ucununsa kaçınılmaz bir yok oluş olduğunu görürken illa birinin görüp dur demesi mi gerekiyor?

Nasrettin Hoca “Ye kürküm ye’’ derken neyi vurgulamıştı?
“Eşeğe altın semer vursan da eşek yine eşektir.” niye demişlerdi?
Ya Mevlana “Nice insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok.’’ diye ne için söylemişti?

Kim diyecek ki “Zarfı boş verin içine bakın! Kendinizi yetiştirerek doldurun” diye. İçeriği nasıl doldurabilir? Nasıl erdemli nitelikli yetişkinler olabiliriz?
Gerçek doyum maneviyatta mıdır yoksa maddiyatta mı ?.

Kendini tanıyıp hedefler koyulması çalışıp üretilmesi eğitimli ya da eğitimsizin okuyarak gelişip değişilmesi okumanın yaşamsallığının bilincine varılması en değerli şeyin bilgi olduğunu kavrayıp o sonsuz denize dalınması gerekmez mi ?

Kendine küçüğe büyüğe tüm değerlere doğaya saygılı olup nefreti yok ederek karşındakinin yerine kendini koyup eş duyum sağlayarak severek sevmeyi öğreterek açık sözlülükle içtenlikle yardım edip paylaşarak arkadaşlığa güveni içtenliği katarak kalıcı dostluk ve kardeşliğe ulaşarak atılan adımların üç beş sonrası ve sonuçlarını düşünerek ben yerine biz diyerek sosyal görevi yerine getirip iç-dış erinç(huzur) sağlanamaz mı ? ...

Sizden önce gidenleri bir düşünün! Kimin neyi vardı? Ne götürdü ne bıraktı?

O gözle kimi öyle açtır ki tüketse evreni doyamaz kimi öyle toktur ki biri açken lokmayı vermese doyamaz …

Karar sizin sadece tüketmiş içi boş süslü zarflar olarak mı bu hayatı terk edeceksiniz? Yoksa saygın sadece bedensel değil ruhsal olarak da yetişkin olmuş ve bu dünyadan kalıcı ürettiklerinizle mi çekilmek istersiniz ?