Üşüyorum....

Birazdan su soğumaya başlar. İlk önce kan akışım yavaşlar, damarlarıma pompalanan temiz kan buz tutmuş soğuk su ile karışır, kalbim ilk önce bir titret, üşür, sonra soğuğun getirdiği mayışıklığa kendini teslim eder ve belki ilk defa huzurlu ve mutlu gözlerini kapar. Üşüyorum, hiç olmadığım kadar, bir insan düşünün şöminenin başında battaniyesine sarılmış mutlumsu mutlumsu uyuyor, neden sonra kendini birden çırılçıplak dışarda kar ayazının, kar fırtınasının tam da ortasında buluyor. Üşümenin en adil olmayanı, en can acıtanı sıcağa alışmış bir insanın yalın ayak soğukla başetmeye çalışıyor olması. Şu an üşüdüğüme göre belli ki hala dibe batmadım, çünkü fizik kurallarında kimya formüllerinde öğrettiler, su tabakasının üstü buz tutsa da derinlere inildikçe su sıcaklığı kademeli olarak artar balıkların ve diğer canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için. Su yüzeyine yakın yerlerde hayat olmaz böyle zamanlarda hayat derinlerde, en derinlerde sadece balıkların ve yengeçlerin gidebildiği yerdedir. Hala üşüyorsam demekki hala yüzeye yakın bir yerlerdeyim. Demek ki hala dibi boylamadım. Oysaki ben dibi boylamak için attım kendimi bu serin sulara, suyun altındaki yaşama tekrar kavuşmak için, inançla sarıldığım ölümden sonraki yaşama kavuşmak için attım kendimi serin sulara.

Düşmüş ....

Belki de yaşadığım bu toplu intihar girişimi ayakta gördüğüm bir gündüz düşünden başkası değil. Belki de Boğaz Köprüsü 'nden geçerken gözlerimi daldırıp kurduğun bir hayalden ötesi değil. Belki de şu an hala yataktayım ve dışarda deli bir yağmur başladı da yağmur sesinde her zaman huzur duyan ben bu sefer böyle bir rüya yarattım kendime o köşe bucak aradığım huzuru bulabilmek için. Her ney ne ise, düşlerin en güzeli değil mi bu. Big Fish'i izlediniz mi. Orda hayatını hayaller üzerine, rüyalar, masallar üzerine kuran bir adam vardı da en sonunda masalin ta kendisi oluyordu. Ben ordaki adam olmak istemiştim sadece. Ordaki adam suda hayat buluyordu, yaşam enerjisini sudan alıyordu ve en son onu onca yıl ayakta tutan hayallerinin gücü ile hayallerini gerçekleştirmek için suya teslim ediyordu umarsızca ve mutluca bedenini. Ben ordaki adam gibi yaşadım hayatımı. Öyle bir noktadaydım ki bir adım daha atsam insanlıktan çıkacaktım. Öyle tehlikeli sularda yüzüyordum ki bir elimde hayallermi diğer elimde de gerçekleri tutuyordum. Dengede durmak zorundaydım herşeyi. Bir adım atsam sanki tüm dengeyi bozacak, hayallerimi ve madden sahipe olduğum tek şey olan gerçekleri yerlere dökecek ve sonra acımadan hepsinin üzerinden ezerek geçecektim. Yapamadım çünkü ne hayallerimi yok edebilecek kadar cürretkar ne sadece gerçeklerle yaşayabilecek güçlü ne de ikisi göz ardı edebilecek kadar gözü dönmüştüm.

Düş . . .

Çarpmanın etkisi ile anılarım sarsıldı. Hepsi birbirine karıştı, dün bugün ve gelecek. Beynim zonkluyor, farkediyorum o kadar üşümeye rağmen hala sıcak kalan bişeyler kalmış içimde ki şu an çatlaklarımdan sızan sıcaklığı ve mayıştırıcı tatlı hissi duyumsayabiliyorum. Birazdan herkes gelir tüm sevdiklerim, tüm sevmediklerim. Şu an gülümsüyor olmalıyım, gülümsemesem bile narin bi tebessüm iliştirmiş olmalıyım dudaklarımın kenarına. düşmeye başlamadan önce aynaya son kez baktığımda kondurmuştum bu ifadeyi yüzüme, bakkala çikolata almaya gider gibi çıktım hayattan, öyle gülümseyerek. O yüzden ufak bir tebessüm dahi olsa mutlaka beni gülümser bulmalı canım insanlar. Herkes sustu şimdi, müzik de sustu. Artık zamanı geldi sanırım, arkamda su izleri bırakarak hayattan çıkmanın hem de kimsenin görmediği bilmediği en elhem durumlarda sigara içmek ve sevgili ile telefonda konuşmak için kullanılan daracık yangın merdiveni çıkışından.


Düş...

Mü ?