Merhaba yüreğim, merhaba eksik parçam, merhaba can parçam...
Yine mi sen be kadın diyeceksin belki. Evet yine ben. Döndüm dolaştım yine sana geldim can özüm. Kızma bu defa kanayan yaralarımdan, parçalanmış yüreğimden bahsetmeyeceğim. İhanetini de anlatmayacağım sana. Sadece seninle üç beş kelimede olsa konuşmak istedim. Nasılsın can özüm ? Mutlu musun onunla? Bana güldüğün gibi mi gülüyorsun ona da ? kızma hemen ne diyeyim ki başka sana. Şimdi kalkıp özledim desem yarıda bırakıp gidersin. Sen alışkınsın bir şeyleri yarım bırakmaya zaten. Bakma öyle kaşlarını çatıp yalan mı ? Alışkın değil misin yarım bırakıp gitmelere ? Beni de yarım bırakmadın mı zaten ? Bakma öyle kapatıyorum konuyu bilirim sevmezsin eski defterleri açmayı.
Aslında sana anlatacaklarım vardı benim. Bugün yolda giderken yanımdan bir adam geçti. Tam nefes alırken geçti, içime çektiğim nefesi kustum adeta. Sen kokuyordu o adam. Adama öyle kızdım ki o kokuyu nasıl senin gibi sıkmış, nasıl senin gibi kokar diye. Daha doğrusu kızmaya da vakit bulamadan yere düştüm. İçim acıdı be sevdiğim. O kokuyla kapandı dediğim bütün yaralarım açılıp kanamaya başladı. Yüreğimde yangınlar başladı. Neyin var kızım iyi misin diyen teyzeye, ne oldu kızım başın mı döndü deyip koluma giren amcaya yanıyorum, cayır cayır yanıyorum diyemedim. Hastahaneye götürelim mi seni dediklerin de hayır diyebildim sadece. Doktor çare olmaz ki benim yarama diyemedim. Unutmuştum sevdiğim seni. Unutmuştum... Nereden bilebilirdim ki bir kokunun beni alt üst edeceğini. Kabuk bağladı iyileşiyor artık dediğim yaralarımı kanatacağını, kanatmakla kalmayıp bir bıçakla delik deşik edeceğini...