Anne-oğul-gelin savaşı bitmeyen bir savaştır biz insanlar için. “Ben kayınvalidemle iyi anlaşıyorum, annem gibi adeta” dediğinizi duyar gibiyim. Hadi, itiraf edin, hiçbir kayınvalideyi, ne kadar iyi de olsa, annenizin yerine koyamazsınız gerçekten.

Bir kayınvalide açısından da gelini aynıdır. Çünkü ortada paylaşılan bir erkek vardır. Ki o erkek, ne kadar büyürse büyüsün, anne için “karnının tok, sırtının pek” olduğundan emin olunması gereken küçük bir bebektir.

Oğlunu ilk kucağına aldığı andan itibaren ona bakım veren, seven, şefkat gösteren anne, ilerleyen yıllarla birlikte aynı bakım ve yakınlığı sürdürmesiyle, oğluna kendi ayaklarının üzerinde durma şansı vermemesiyle, aslında gelecekte ilişkilerinde sorunlu, bağımlı bir birey yetiştiriyordur.

Uğruna her şeyini feda ettiği, her istediğini yaptığı oğlu, şimdi artık annesinin her istediğini yapan, onu hayatında en değer verdiği kişi konumunda tutan bir erkek olacaktır. Tabii anne bunu bilinçli olarak yapmıyordur, bilinçaltı onu bu yönde sürüklüyordur. Annesinin ona olan düşkünlüğüne karşılık, erkek annesine aynı düşkünlüğü gösterdiği esnada, hayatına aşık olduğu, değer verdiği bir kadın girdiğini düşünün. Savaş başlıyor!

Karısında annesini arayan erkek

Annesinin tırnaklarını ensesinde hisseden, her an kontrolü altında olduğunu bilen, yemeklerinin dünyanın en iyi yemekleri olduğunu zanneden, her şeyin en doğrusunu bildiğine inanan erkek, bir gün gelip sevdiği kadınla aynı evi, aynı hayatı paylaşmaya başlayınca, annesinin özelliklerini karısında arayacaktır.

Freud’un dediği gibi “Gerçek kadınını bulan erkek annesini bulmuş demektir.” Yani annesinin özelliklerine en yakın olan kadın, hayatının kadını olmaya hak kazanmıştır. Oysa hiç kimse bir diğerinin aynısı değildir, olamaz da… Tıpkı parmak izlerimiz gibi farklıyız birbirimizden. Neden kayınvalidemize benzeyelim ki?

Anne için, gelinin davranışları kendine ne kadar benziyorsa, o kadar layıktır biricik oğluna. Es kaza gelin kendisinden bambaşka bir kişiliğe sahipse… İşte gelin-kayınvalide savaşı, işte arada sıkışıp kalan erkek!

Nasıl davranmalı?

Eşinizin sıkıştığı durumda, siz de onu sıkıştırmaya devam eder ve taraf olmaya davet ederseniz, bu savaşın kaybedeni olabilirsiniz. Her şeye rağmen annesinin küçük oğlu olmaktan çıkmak için mücadele eden ve bu mücadeleden olgunlaşmış bir birey olarak çıkan eş, savaşı kazanmanın olmazsa olmaz koşuludur. Bunu sağlamak için eşinizle açıkça konuşun. Ama bu konuşmaların kavgaya dönüşmesine asla izin vermeyin. Sevgi ve saygıya dayalı bir ilişkide eşler birbirlerini eğitebilirler.

Önemli olan diğer kural, eşinize asla annesinin dedikodusunu yapmayın. Eğer ki annesi ona sizin hakkınızda birtakım olumsuz şeyler söylüyorsa, eşinize bu konuşmaları size taşımaması gerektiğini hatırlatın. Zaten aklı başında bir erkek arada laf taşımaz.

Eşinize, annesiyle olan bağımlılık düzeyindeki ilişkisinin sizi incittiğini uygun bir dille anlatın. Aynı zamanda oğlu üzerindeki hakimiyeti kaybetmekten korkan kayınvalidenize de oğluyla olan ilişkisine sizin zarar vermeyeceğinizi davranışlarınızla gösterin.

Kendi aile düzeninize bir sınır çizin. Annesini yalnız bırakmamak için çabalayan eşinize, sizin artık başka bir aile olduğunuzu, bu nedenle kendi evinizde birlikte daha çok zaman geçirmeniz gerektiğini hatırlatın.

Siz siz olun, asla kayınvalidenizle sert, sonu kavgaya varacak diyalog içine girmeyin. Eşiniz annesinin yanında tavır almak zorunda hissederse kendini, sonunda üzülen ve eşine karşı düşmanca duygular beslemeye başlayan siz olursunuz.

Eşinize annesinin psikolojik açıdan sağlıksız davrandığını anlatmaya kalkmayın. Zira ters tepebilir. Bunun yerine eşinize, annesiyle olan ilişkisini sınırlı tutmaya yönelik destek verin. Zira akıllı bir erkek eşine, annesinin kendisi üzerinde manevi silahları olduğunu hissettiğini, ama asıl olanın eşi olduğunu söylerken; annesine de kendisinin bir ailesi olduğunu anlatmayı başarır. Böylece ne annesinin ne de karısının düşmanlığını kazanır