evet çok oldu en son yazımdan bu yana..
yazdım aslında ama buraya değil.. bundan daha gizli köşelere... daha gizli nasılsa...
her sey guzel mi gidiyor? duyar gibiyim kendi kendime..
yok değil... güzellik değil aradığım... olsaydı eger, evet guzel hersey...
aradığım ne? bilmiyor muyum yine?
yok hayır... aradıgım mutluluk guzellik falan değil.. var onlar; ne acayip...
huzur aradığım benim...
tedirginligin aksi olan huzur....


insan etrafındaki her şeyi değiştirse de, yeni bir ev yaratsa da kendine, mutluyum dese de... içindekiler çeker onu dibe...
ne kötü... ne yazık...
kimseye anlatamazsın... deli derler... herşeyi var daha ne istiyor derler... ama daha da kotusu sana demezler bunları... içlerinden yargılarlar seni... yargılarlarken de zehirlerler.. küçülürsün kocaman dünyada, zehirleri paranoyaklaştırır seni... ne istiyorum dersin kendi kendine... kendini zehirlersin belki de...
ama öyle değil işte.. eger ona buna sahip olmakla olunsaydı mutlu, saf mutluluk olurdu bu dünyada... o da yok işte... kimse tamamen mutlu değil aslında... biri daha cok biri daha az o ayrı... kim tamamen mutluyum diyebilir ki... neden gözyaşların var o zaman, neden uyuduğunda gülümsemen siliniyor yüzünden...
evet mutluymuş gibi görünmeye çalışan, mutlulugu sanki çok kolay bir şeymiş gibi göstermeye çalışan insanlar... heryerdesiniz... ama hiçbiryerde değilsiniz aslında... kendiniz olmadan var olamazsınız bu dünyada...
bunu farkettim işte ben son zamanlarda... evet içimde birşeyler eksik-kimin değil ki. ve ben farkındayım bunun... farkındayım ve kendimi kandırmıyorum....
uzulunce ne yapmak gerek onu ogrendim işte...
kendini değersiz hissedince...
gözunde mukemmel olarak gordugun ve kendini her ne sebeptense karşılaştırdığın insanlar mükemmel değiller... görünüşünde de duygularında da yaşamında da bir bozukluk var anlayacağın...
ama bu başkalarının hatalarıyla avunmak değil... sadece gerçeği görüp mükemmelin var olmadığını kavramak.


bunları görünce biraz daha net görebilir oldum herşeyi... ama ya içimdeki eksiklik.. peki ya huzur...


belki böyle öğretildi bize-ben ve benim gibi hissedenlere-, belki de hayat zorla soktu kafamıza... hiçbirşeyin mükemmel olmadığını sadece mutlu olduğumuz zamanlarda görür olduk... mutsuzken mükemmele erişmek için koşmamız fısıldanırken kulağımıza, mutlu olduğumuz küçük zamanlarda da "hiç bir şey mükemmel olamaz" dendi sessizce... bu ses kendinden emin ama ısrarcılıktan uzaktı çoğu zaman... ama bir kez düşünce şüphe içine insanın, kim çıkarabilir ki onu ordan...


bu değil mi zaten yaptıklarımızın asıl sebebi? şüpheyi uzaklaştırıp huzuru bulmak.
öğüt dinlemek: ya benim fikirlerim doğru değilse?
istemeden de olsa yapmak birşeyleri: ezilerek otların yol olduğu bir düzlükte yolu takip etmenin verdiği "güven"e eşdeğer değil mi aslında.
istediğini söyleyememek, kafana esince bir yere gidememek, geleceğini düşünmek, bir dala sıkıca tutunmak, idoller benimsemek....
hepsi şüpheyi azaltmak ve tahmin edilebilirliği yükseltmek için değil mi aslında?
peki dürüst olan kim burda?
"şüpheyi ve tedirginliği hayatınızdan çıkarın ve hafifliği hissedin" diyerek bizim bilmediğimiz şeyleri bize öğretiyormuş gibi yapan "hayat koçu" bozuntuları mı?
onlara "aa evet çok haklı" diyerek aslında bildiklerini başkasından duyunca onu alkışlayanlar mı?
yoksa bu öğüdü(!) dinleyip hayatının değiştiğini söyleyen palavracılar mı?


...peki ya bunları duyup da -haklı olarak- bir anlam veremeyen, tedirginliğinden kurtulamayan, "ben yaptım siz de yapabilirsiniz" diyenleri görünce kendini yetersiz hissedenler; mükemmelin var olduğu ama kendisinin ona ulaşmayı beceremediği düşündürülenler? onlara ne olacak...


huzur çok da erişilebilir değil evet. topluluk içinde yaşarken hele....
karşısındaki insanı deli gibi seven biri nasıl arınabilir ki şüpheden, sevdiğinin hislerini bizzat yaşamadan?
bu kadar ölümler, cinayetler, cinnetler varken tedirgin olmadan istediği "her yere" gidebilir mi bir insan?
peki herkes birbirinin sırtına basmaya çalışırken nasıl etrafını gözlemeden çalışsın ki bir adam?
diğer kadınlar herşeyi yapabilecekken bir mevkii için, nasıl kendinden emin olsun yükselmek isteyen bir kadın?


etrafınıza bir bakın! yalan söylemeyen biri var mı? alengirli işler çevirenler yok mu hiç? fırsat kollayan, yalandan gülümseyen, gözleri dört dönen, sözünü unutan kimse mi yok?
evet öyle bir dünya burası...
e o zaman ne yapmalı? onlardan biri olup diken üstünde mi uyumalı? yoksa her onlara benzer hareketimizde kendimizi kötü mü hissetmeliyiz? enayi yerine koyulduğumuzu düşünmek daha mı iyi yoksa? "ezik ama iyi niyetliyim" demek içinizi rahatlatır mıydı?


insan istediği hayatı kurabilse kendini, hiç bir sınırlama olmadan.... o zaman huzur olurdu belki....
ama tedirginliği hayatından çıkardığını söyleyen bir insan, onun dürüst olduğunu düşünmemi beklemesin benden....


peki ne yapmalı? şüpheyle nasıl savaşmalı? nasıl ikna etmeli ruhu? ya da nasıl kandırmalı?


huzurun tarifini versin biri bana...