yakışmadı bu renk aşka


Kehanetlerin dilinden çalındı, şahmeranın derisinde soğuk tenlerin ızdırabı

sevgiye adadığım yüreğim, şimdi izanlı hezeyanlar denizi…..


katran karası kundaklara sardım küçücük cümlelerimi

kefenler giydirdim her mısrada

bu şuursuz kentin sokak aralarında

bilmem neydi sürükleyen

ıssız ıslak iklimlerin düş kırıklıklarına


kararan ufkun mor dalgalarında

boğulana kadar ağlamaklar geliyor içimden

ellerine sarıldığım yok oluşlarında

kırık fırçalarımla seni çizdim odamın bütün duvarlarına

bütün kadehlere özlemini doldurdum

zehrin damağımdan süzülürken ruhumun dehlizlerine

senli fırtınalar kopuyor kış yanığı hüzünlerimde

hatıralar oklarını fırlatıyor boş çerçevelerden

canımı yakıyor her savrulan anı


oysa!


kaç fırtınadan sağlam çıktı bu gemi

girdaplarına takılmadan hayatın

şimdi en derinlerden su alıyor


ha battı ha batacak


ne sığınacak bir liman

ne kaçışı olacak bir deniz feneri var ufkumda

flasalarından ayrıldı artık zaman

fora ettim hayatı ellerimden



aslında dert değil biliyor musun

dibine kadar b/atmışken aşkın

su yüzünde dursa yaşananlar ne çıkar


sarsın umman yalnızlığımı,

yakamozları kör etsin içimdeki sevgi denen şeyi

örtsün dalgalar mavi atlasını hayallerime

mazimi geleceğimi ve ne k/aldıysa benden

seninle birlikte yutsun derin girdaplarında

yitirsin beni içimdeki senle

en asil rengiyle

dalgalarında asılı kalan benliğimi de yem etsin ruhundaki canlara



hiç ben olamamış bir sen var şimdi içimde

kendinde unutmuşsun sevmeyi

karanlık bir uçurum taşıyorsun fezanda

beni de çekme artık o derin h/içliğine



yeter…


git


çek ellerini adanmış sevgimden

yakışmadı bu renk aşka

değdirme kirli ellerinin siyah suretlerini yüreğimin mabedine


bırak


sen olmadan da yıkılırım ben kendi depremlerimde

gerek yok bu lâl olası kelimelerine


daha ne kaldı elinde

tek bir kurşun daha kaldıysa dilinde

kendine sık onu da artık

biraz gurur kaldıysa yüreğinde…..


gururu tükenmeden biten sevdalar hatırına

sık ve bitsin…

izan: terbiye, edep
hezeyan: saçmalık Flasa: Halatı meydana getiren incecik ipler...
Fora etmek: Bir yere bağlanmış olan halatın oradan çıkartılması