Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonraki yaşamının büyük bölümünü Ankara ve İstanbul'da geçirdi. Ancak Bursa ve İzmir'in de özel yeri vardır O'nun dünyasında. Ulusal Bağımsızlık Savaşımı'nın utkuyla sonuçlanmasından sonra, Türk Devrimi'nin niteliğini belirleyen ilk açıklamalarını Bursa'da yaptı. Atatürk, saltanat ve hilafetin yeni Türkiye'de yerinin olamayacağını vurgulayan demeçlerinin önemli bölümünü Bursa'da verdi.






Birinci Gezi (17 – 29 Ekim 1922)

Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'mızın Gazi Başkomutan'ı olarak Bursa'ya ilk gelişinden kalan bir anı fotoğraf. Bursalılar bugünkü Atatürk Caddesi'nden Belediye ile Orhan Camisi arasına kıvrılan (günümüzde altgeçit ve çarşının bulunduğu yer) yolda toplanmışlar, O'nu bekliyorlar. Ne yazık ki bu fotoğrafta Gazi Mustafa Kemal Paşa görünmüyor. (Aslı Bursa Anakent Belediye Başkanı'nın odasında asılı idi.)
Atatürk, ilk kez Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından altı gün sonra 17 Ekim 1922’de Bursa’ya geldi. Bu gezisi 29 Ekim gününe değin on iki gün sürdü. Birinci gün Belediyede kent ileri gelenleriyle tanıştı, daha sonra burada yaptığı ilk konuşmasında şöyle dedi:

"Sayın Bursa halkının hakkımızda göstermiş olduğu içten gösterilerden olağanüstü duyguluyum. Bugün mutluluğunu duyduğumuz zaferi, ulusumuzun kararlılık ve kutsal inanç gücü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları'nın süngüleri kazanmıştır. Üzerinde başka türlü hiçbir güç, hiçbir baskı yoktur ve olmamıştır. Ulusun ve ordularının yeteneği, bütün ulusal emellerimizi elde edecek derecededir. Ülkenin kaynaklarının genişliği, halkın çalışkanlığı ve yeteneği ve ordularının süngüleri, barış döneminde de her türlü sonuçları elde edecektir. Üç buçuk yıl süren bu savaştan sonra, bilim açısından, milli eğitim açısından ekonomi açısından savaşımlarımızı sürdüreceğiz ve güveniyorum ki bunda da başarılı olacağız. Fabrikacı olacağız, sanatkâr olacağız. Bundan sonra düşüncelerimizi hep buna adayalım."


Atatürk’ün Bursa’ya geldiği gün, İstanbul’daki son Osmanlı sadrazamı Tevfik Paşa, kendisine bir telgrafla başvuruda bulunarak, “Barış Konferansı’na İstanbul ve Ankara delegelerinin birlikte katılmalarının uygun olacağını ve bu amaçla önceden birinin görüşmek üzere İstanbul’a gönderilmesini” istedi. Mustafa Kemal son sadrazamın bu ilginç ve yakışıksız önerisini 18 Ekim 1922 günü Bursa’dan şöyle yanıtladı:


“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nın kazandığı kesin utkunun doğal sonucu olmak üzere, yapılması yakın olan barış konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından temsil olunur.”


Daha sonra, barış konferansına katılacak TBMM heyetinin belirlenmesi konusunda silâh ve siyaset arkadaşlarıyla bazı tartışmalar yaptı ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’yı Lozan'da toplanacak barış görüşmelerinde Türkiye'yi temsil edecek kurulun başkanlığıyla görevlendirdi.

27 Ekim gecesi, Şark Tiyatrosu’nda düzenlenen toplantıda geleceğin Türkiye’sinin nasıl olması
gerektiğini açık bir dille şöyle anlattı:


"Açıkça söyleyeyim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Dünya bizi, temsilcimiz ve yöneticimiz olanlara göre tanıyor ve değerlendiriyordu. Üç buçuk yıldır ulus olarak yaşıyoruz. Bunun elle tutulur, gözle görülür tanığı yönetimimizin biçimidir ki, bunu yasalar 'Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti diye adlandırmıştır.

Bütün dünya bir gün bile unutmasın ki, Türkiye devletinin biricik ve gerçek temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Aşağılık çıkarları için, kendi kişiliklerini korumak için ülkenin bağımsızlığını ve ulusun özgürlüğünü düşmana peşkeş çekmekte sakınca görmeyen, bağımsızlığı yok edecek hükümlerle dolu 'Sevr Anlaşması'nı kabulden çekinmeyen sultanların bu davranışlarını Türk Ulusu artık bir daha görmeyecek, ancak tarihte okuyup ibret alacaktır."

İki gün sonra (29 Ekim), Bursa’ya gelen Le Petit Parisien gazetesinin muhabiriyle yaptığı uzun söyleşide, Avrupa’nın yeni Türkiye’ye bakış açısı ve kapitülasyonlar konusundaki görüşlerini kesin bir dille açıkladı; şöyle dedi:


“Bana Avrupalıların ve özellikle Fransızların Doğu’daki yararlarından söz ediyorsunuz. Her şeyden önce şurası bilinmek gerekir ki, Büyük Millet Meclisi Hükümeti kapitülasyonların kalmasını asla kabul etmeyecektir. Eğer yabancı uyruklular eskiden olduğu gibi, bundan sonra da kapitülasyonlardan yararlanmayı düşünüyorlarsa, aldanıyorlar. Kapitülasyonlar bizim için yoktur ve asla var olmayacaktır. Türkiye’nin bağımsızlığı her alanda ve tümüyle onaylanmak koşuluyla, kapılarımız bütün yabancılara genişçe açık olacaktır.”


Bu görüşmeden sonra Ankara'ya hareket etti. Hemen ardından Bursa'da verdiği mesaj gerçekleşti, 1 Kasım'da TBMM kürsüsünde yaptığı konuşmada bir kez daha,

"Ulusun saltanat ve egemenlik onuru, yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir"

dedi ve ertesi günü saltanat kaldırıldı. Son Osmanlı padişahı Mehmet VI Vahidettin, İstanbul’daki İngiliz yüksek komiserine bir yazı ile başvuruda bulunarak sığınma isteminde bulundu ve 17 Kasım'da ülkesini terk etti.






İkinci Gezi (20 – 24 Ocak 1923)


TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Bursa'ya ikinci gelişi sırasında İnegöl'de coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanışı, 20 Ocak 1923.




Atatürk, birinci gezisinden yaklaşık iki buçuk ay sonra 20–24 Ocak 1923 günleri Bursa’ya ikinci kez geldi. Bu gezisi sırasında, 23 Ocak gecesi yine Şark Tiyatrosu’nda düzenlenen bir toplantıda, bir soru üzerine, o zamana değin heykel yapmanın günah sayıldığı Müslüman ülke Türkiye’de, uygarlık yolunda ilerleyebilmek için heykel yapmanın önkoşullardan biri olduğuna değindiği şu konuşmayı yaptı:


“Anıtlardan söz eden arkadaşımızın amacı heykel olsa gerektir. Dünyada uygar, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir ulus, ne olursa olsun heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anı olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu savlayanlar, şer’î hükümleri yeterince incelememiş ve araştırmamış olanlardır... İnsanlar gelişmiş olmak için bazı şeyleri gereksinirler. Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki bilimin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki, o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. Oysaki bizim ulusumuz gerçek niteliğiyle uygar ve ileri durumda olmaya yaraşıktır ve yaraşır olacaktır.”


Aynı konuşmada bir soru üzerine yabancı sermayenin ülkeye gelmesinin getirebileceği sorunlar hakkındaki bir soruyu, özet olarak şöyle yanıtladığı kaydedilmiştir:


“Daha sonra yabancı sermayenin ülkemize girmesiyle halkımızın bundan zarar görüp görmeyeceği hakkındaki soruya geçerek, ülkenin genel durumunun bir tablosunu çizmişlerdir. Ülkenin yoldan yoksun olduğunu, kentlerin harap, köylerin perişan bir durumda bulunduğunu; limanlarımızın, fabrikalarımızın olmadığını, madenlerimizi işletmediğimizi ve işletecek durumda bulunmadığımızı belirterek, bunlardan gerektiği gibi yararlanmak için pek çok önlemler almak zorunda olduğumuzu ve bu arada yabancı sermayenin de zararlı olmayacak bir biçimde ülkemize girmesine izin vermek gerekeceğini söylemişlerdir. Ancak yabancı sermayenin girdiği yerlerde yaptığı zararları uzun uzadıya çözümlemek gerektiğini ve o arada Hindistan Türk ve İslâm İmparatorluğu'nun bir İngiliz arazisi şirketine verilen ayrıcalıklar sonunda çökmüş olduğunu anlatmışlardır.”






Üçüncü Gezi (31 Ağustos - 11 Eylül 1924)


Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, üçüncü Bursa gezisinin son günü ve Bursa'nın düşman işgalinden kurtuluşunun ikinci yıldönümü olan 11 Eylül 1924'te Belediye binasının güneyinde, günümüzde Büyükşehir Belediyesi Sanat Galerisi'nin bulunduğu yerde kurulan kürsüde söylev vermek üzere hazırlanıyor.




Atatürk, 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar anıtının açılışı dolayısıyla düzenlenen törene katıldıktan sonra, yanında eşi Lâtife Hanım olmak üzere Bursa’ya geldi. Bursa’da kaldığı on gün boyunca çeşitli çalışmalar yaptı. Son gün (11 Eylül), Bursa’nın kurtuluşunun ikinci yıldönümü törenlerine katıldı ve burada bin bir zorluklar aşılarak gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı ve geleceğe dönük düşüncelerini açıkladığı konuşmasının sonunda şöyle dedi:


“Ey özverili ve memleket sever Bursalılar,
Siz, Cumhuriyet’in ayrılmaz ilkesi olan uygarlık ve yenileşme yolunda yüksek yapıtlar yaratacaksınız. Böylece Türk Cumhuriyeti’ni her gün daha çok güçlendirecek ve sağlamlaştıracak öğelerin her zaman ileri saflarında bulunacaksınız. Bundan asla kuşku duymuyorum.

Arkadaşlar,
İnkılabımız, Türkiye’nin yüzyıllar için mutluluğunu yüklenmiştir. Bize düşen, onu anlayarak ve değerlendirerek çalışmaktır.”






Dördüncü gezi (22 Eylül - 8 Ekim 1925)


28 Eylül 1925 Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal "Hünkar (Cumhuriyet) Köşkü"nün bahçesinde şapka giymiş Bursalılar'la konuşuyor...





Bursa, Atatürk’ün devrimci atılımlar öncesinde halkın nabzını tuttuğu yerler arasında ön sıralardadır. Nitekim şapka giyilmesine öncülük etmek amacıyla başlattığı yurt gezilerinin sonuncusunu da Bursa’ya yapmıştır.

Bu gezi sırasında Mudanya iskelesinde O’nu şapka giymiş Bursalı ve Mudanyalılar karşıladı. Bu arada ilginç bir olay da yaşandı. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, kendisini karşılayanların, giriştiği devrimci atılımı benimsediklerini görerek mutlu idi. Herkesle ilgilenerek yürüyordu. Birden, genç bir kişi çekti ilgisini. Onun önünde durdu, baktı, şöyle bir, yukarıdan aşağıya doğru süzdü... Sevecenlikle gülümsedi.


Cumhurbaşkanı'nın önünde durduğu ve gülümsediği kişi, Mudanya'nın Trilya(Zeytinbağı) bucağında öğretmen Baki Bey(Gökçe) idi. Ürpermiş, kuşkusuz oldukça coşkulu, ama bir bakıma da korkulu bir an yaşamıştı Cumhurbaşkanı'nın karşısında...

Acaba niçindi?


Öğretmen Baki Gökçe sonradan anlayacaktı bu duruşun, tepeden tırnağa süzüşün ve gülümseyişin nedenini.

Çünkü henüz şapka bilinmedik bir şeydi. Genç öğretmen Baki, gerçi bir şapka bulup başına geçirmişti; ne ki bir “kadın şapkası” idi bu şapka...


Atatürk'ün 1925'teki dördüncü Bursa gezisi sırasında tanıyarak evlat edindiği Sabiha Gökçen, Türkiye'nin ilk kadın pilotu ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu olarak eğitimim tamamladıktan sonra çıktığı bir Balkan turunun ardından uçağıyla Bursa'ya geldi. Atatürk, Türk gençlerini havacılığa özendirmeye verdiği önem dolayısıyla, Gökçen'i Bursa'daki Atıcılar meydanına inişinde bizzat karşıladı.





27 Eylül’de Belediye’de yapılan bir toplantının ardından Temenyeri’ndeki Hünkâr Köşkü’nde kalmakta olan Atatürk’ün ziyaret edilmesi ve devrimlere bağlılık gösterisinde bulunulması kararlaştırıldı. Köşke gidildi, burada Belediye Başkanı Nazifi Şerif Nabel bir konuşma yaparak, Bursalıların devrime inancını vurguladı. Atatürk de köşk avlusunda toplanan Bursalılara şöyle seslendi:

“Arkadaşlar!
Bir zamanlar bu ulusun başına fes giydirebilmek için şeyhülislâmlar değiştirildi. Fetvâlar çıkarıldı. Övgüye değer ki, bugün ulusumuz, böyle duygusuz, anlamsız, mantıksız araçların hiçbirine ilgi göstermiyor. (...)


Arkadaşlar!
Memleketimizin her yerinde aynı duygular ortaya çıkmaktadır. Ancak bu duyguların açıktan gösterilmesi, bugün ilk kez Bursa’da oluyor. Bunu yapan sizleri ve düzenleme kurulunu tüm içtenliğimle kutlar ve teşekkürler sunarım.”