Kibar davranma konusunda çok yaptığımız, çok çamlar devirdiğimiz görmezden geliniyor. Kibarlık yapacağız diye kaç kişileri kırıp-geçiriyoruz bir bilseniz.
Kibar olmaya meylimiz dayanılmaz boyutlarda!
Ancak kibarlık nasıl olur bilemiyoruz. Kaş yaparken göz çıkarmamız derken kapı dememiz hep bu kibarlık hevesinden...
yetmişleri görmüş, eşraftan, şehirde sevilir sayılır bir ağabeyin dükkanının çevresinde dört tane çay ocağı varmış.
Ağabey ayıp olmasın, gücenmesinler diye sırayla misafirleri için çay söylemeye başlamış. Ve bu şekilde davranacağını da onlara anlatmış.
Çaycıların yaşça en büyüğü, daha kırkında bile değilmiş, en genci ise 25-26 civarında.
Ağabeyin hatırlı misafirleri geldiği bir gün, çaycıların en yaşlısına dört çay diye megafondan seslenmiş.
Biraz sonra, çaycı girmiş dükkandan içeri, alaycı bir şekilde, çayları getirdim enişte demiş!
Enişte mi dedin?
Heee!..
Nereden enişten oluyorum?
İçimden öyle geldi, bizim enişteye de az biraz benzersin!...
Ağabey bir lahavle çekmiş...
Arkadaşları aman demiş dur daha yeni ameliyat geçirdin, yaptı bir densizlik, bırak!
Aynı gün öğleden sonra, çocukluk arkadaşları gelmiş ağabeyin...
Bu seferde iki dükkan ötede ki çay ocağının megafonundan üç çay istemiş.
Ağabey ve arkadaşları çocukluk günlerine dalmışlarken;
Çaycı, kusura kalma bacanak demiş, çaylar azıcık gecikti de!
Bacanak
Ne var abi samimiyetten dedik.
Seninde bana benzer bir bacanağın mı var?
Yok, bacanak!
yine bacanak dedin.
Ben herkese bacanak derim abi, ağız alışkanlığı!
Ağabeyi yine güçlükle zapt etmişler, çaycı koşar gibi fırlamış gitmiş.
Bir kaç gün sonra, emekli müdürlerden, emekli subaylardan dostları gelmiş.
Ağabey beş çay demiş şimdiye kadar çay istemediği çaycılardan üçüncüsüne...
Sohbetin tam orta yerinde, çıkıp gelmiş çaycı.
Çaylar buraya mı dayı?
Ne dayısı?
Adını bilmiyorum ya ondan dayı!
Başını şöyle yukarıya doğru kaldır, tabelaya iyice bak ne yazıyor orada?
Senin adın...
Neymiş?
Tamam anladım dayı!
Ağabeyi bıraksalar dövecekmiş çaycıyı...
Bir kaç gün sonra, yine hatırlı insanlar gelmiş dükkanına, bu seferde en genç çaycıdan istemiş çayları.
Çaylar hızıyla gelmiş. Çaycı, bak bilader demiş, benden daha seri çay getiren olmaz. adam gibi çay yaparız, karbonat filanda kullanmayız. Evimizde nasıl tavşan kanı çay yapıyorsak burada da böyle, tamam mı bilader!
Oturanlardan biri ayağa kalkarak demiş ki;
Sen ne biçim konuşuyorsun, ne o öyle bilader, milader, azıcık saygılı ol, esnaf ol?
Size de kibarlık, efendilik ve de nezaket yaramıyor bilader! Bizde kendi çapımızda kibarız, efendiyiz icabında!
İçmiyorsan, içmeyeceksin, çay istenmiş, çırakla değil, bizzat kendimiz getirmişiz şey desinler, şey olsun diye!..
Tamam demişler çayları bırak git, sağol, varol!..
Çaycı söylene, söylene çıkmış gitmiş...
Ağabey bakmış ki olmayacak, dört çaycıyı yanına...
Bakın gençler demiş, birinizin eniştesi, birinizin bacanağı, bir diğerinin dayısı, şu delikanlının da biladeri oldum bir kaç gün içinde.
Bunun adı kibarlık filan değil. Saygı hiç değil, hem beni hemde kendinizi zor durumlara düşürüyorsunuz.
En yaşlı çaycı, biz sana daha kibar, daha anlayışlı, daha nezaketli davranacağız demiş. Dayı diyen bundan sonra dayıcığım diyecek, bilader diyen biladerim diyecek, bacanak diyende bacanağım diyecek. Daha samimi, daha kibar bir ifade kullanacağız yani. Sonra yüzümüz güleç olacak, saygıda bi kusur işlemeyeceğiz. Bizim kalbimiz temiz, içimizde bi kötülük yok! Yemin olsun sana bi kusur etmeyelim diye kendi aramızda konuştuk.