Ağlarını örüyordu zaman vakitsiz gidişlerin zamansız sarkacında
Bağdaş kurmuştu kader kanıtsız günahların gölgesine sığınarak
Güneş tutulmasının ışığında anlattı aşk hikayesini şair
Bir gün gitmeleri,bir gün gelmeleri karanlık düşlerdeki dudak dudağa öpüşmeleri
Bir aşk küresinin içindeki aşk nağmelerini
Öfkenin tohumunda,aşkın şefkatinde,ayrılığın girdabında
Aşk tarlalarında konaklayan huzur çardağının ışıltısında
Oğullanan arıların,kozasından çıkan kelebeklerin eşliğinde
Buket buket doğan çiçeklere aşk mahsulunu anlattı adam
Ağlayışları son bulsun diye yeni doğan bebeklere anlattı
Değişen mevsimlere ismini verdi hoş sada tadında
Acılarla sarmaş dolaş olurken sevgi gölgesinde tufanları devirdi
İtilmişliği,kırılmışlığı,uzak kalmışlığı,ayrılığı yüreğinde sakladı
Kızılırmak gibi durgun,Fırat gibi hoyrat,Dicle gibi hasretle sevdi
Okyanusları istemeden,denize varmadan
Yüreğinin ovalarına aşk tarlalarına akmak istedi
Yıkılan,sular altında kalan kentlerini düşünmeden,gözyaşlarıyla kentler kurdu
Hazan yaprağı döken her ağaca yaralarını sara sara
Leşini bekleyen kurtların eşliğinde aşkı anlattı adam
Akıtığı gözyaşında nehirler taşırdı gidenin ardından mahzun bakip bebekler gibi ağlarken
Yüreğindeki kirlenmiş nefret köşelerine ağılar sürdü,haramı yüreği almasın diye
Yüzyıllardır anlatılan aşk ihanetlerine çizikler çekti,
Aşkın kayıp kentlerinde kaybolma pahasına
Kimseye nasip olmayacak biçimde sevdi,yaftaladı kendini sevdanın arşivlerine
Yaralarını,berelerini yorgunluğunu sevdayla tütsüledi
Yalnızlık denen şeytan cenderesinde
Yüreğinde yoksul kalan özlemler yaşarken aşkı anlattı adam
Gözlerinden dökülen yaşları göstermeden
Hasret sözlerinin unutulup hecelerin dillerden düştüğü anlarda
Kadınının yokluğuna alışa alışa sessizce bir yabancı gibi giderken
Her ayrılık sözüne şarkılar eşlik ettiğinde,başını dayayacak omuz ararken
Kadınına asla ihanet etmediğini anlatmaya çalışıyordu adam
Ali Kamil