Günmüzde insanların mutluluğu neredeyse eğlenmeye dayanmakta, eğlenmenin altında ise almanın, tüketmenin doygunluğu yatmaktadır. Dünya bizim açlığımızı giderecek büyük bir nesne, bir elma şekeri, bir memedir… Bizler durmadan bir şeyler emer bir şeyler bekleriz… Ve sürekli düş kırıklıklarına Özellikle rüyamızda Ateşimiz yüksek olduğunda hararetimizi söndürmek için pınarlardan içtiğimiz kana kana sular nasıl fayda vermez ise bizde serapvari bir mutluluğun peşindeyiz… Karakterimiz sanki değiş tokuş etmek, almak, tüketmek, üzerine kurulmuştur…Günümüzün insanı bir arayış içinde. Bu arayış, konformizmin insanı getirdiği noktadır. Bugünün insanı acımasız bir tüketim uygarlığının kölesi durumuna gelmiştir. Mills: “Yaşadığımız dönem, bir endişe ve can sıkıntısı dönemidir.” diyerek günümüz insanının halini özetlemektedir. insan deyince akla kimlik belgesi, banka hesabı, posta çeki ve havale gibi kavramlar gelmektedir. İşte size kimliksiz, mekanikleşmiş çağdaş insanın röntgeni…Mutluluğumuz sanal, sevgimiz sanal, aşklarımız sanal olmuş. Mutluluğu hep başkalarında arıyoruz. Oysa içimize yönelip hiç kendimize muyuz? Kafamızı kaldırıp bir çocuğun gülümsemesine, bir çiçeğin tomurcuğuna bakıp temaşa edebiliyor muyuz? Son çeyrek yüzyılda hastanelerin en çok gören kısmı ne yazık ki psikiyatri servisleridir. Sevgiyi, mutluluğu, huzuru nesnede, maddede arayan insan, bunun doyumsuzluğunu elbette yaşayacaktır. Mustafa sandalın bir şarkısı aslında bunu güzel özetliyor gibi… “onun arabası var güzel mi güzel şoförü de var özel mi özel maalesef ruhu yok…”Evet, maddenin, nesnenin ruhu ve sevgisi yok. Dünyanın en hızlı ve gelişmiş bir bilgisayarının ya da teknoloji harikası bir robotun gözyaşları olmadığı gibi… Mutluluğu, sevgiyi içsel dinamiklerde yani gene kendimizde bulmalıyız. ?Mutluluk gibidir kendine başkalarına veremezsin….Peki ama ne ile mutlu olacağız. Bunun bir formülü var mı? Evet, size mutluluğun formülünü veriyorum. Ne mi? “kanaatkâr olmak”.Nedir kanaatkâr olmak. Hayata, yaşama karşı her zaman referans değerleriniz olmalı. Bazı şeylerin değerlerini iyi hesap edebilmeli… Bazen bir adım atmanın adım atabilmenin değerini bacağı felç olmuş bir insanın sıkıntısıyla karşılaştırabilmeliyiz. Ya da bir nefes almanın ne kadar önemli olduğunu yıllarca kronik bronşit hastası olan birinin özellikle gece yaşadığı öksürük nöbetlerinin vermiş olduğu ızdırabı görebilmeliyiz. Nefes demişken ünlü Osmanlı padişahımız Kanuni Sultan Süleyman nın sözü tamda anlatmak istediklerimizle örtüşüyor. “Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi” Mutlu olmak için içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin.Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk insanin boyu hizasındadır.”der Konfüçyüs Evet, mutlu idareciler, mutlu eğitimciler ve mutlu insanlar görmek istiyorsak almadan vermeyi, sevilmeden sevmeyi, kanaatkâr olmayı, her bireyin nedenli önemli ve özel olduğunu, çıkarsız, riyasız olmayı bilmeliyiz. Yine insanoğluna, biz yardımcı olabiliriz. Yani yaratılanların en şereflisi(eşref-i mahlûkat) Hayvanlar, bizim yakın dostumuz olabilir hatta bazı işlerimizde bizlere çokta yardımları olur; ama bir derdimizi onlara açamayız ya da bir mutluluğumuzu onlarla paylaşamayız. Bize, biz yeteceğiz… Mutluluklar hepimizin olsun, öğretmenlerimizin, anne ve babalarımızın, gençlerimizin, sevgiye, ilgiye hasret kimsesizlerin… Yani kısaca tüm insanlığın olsun…