Sabaha çok var
Nasılsa ne yazsak sonu hüzne çıkar Mutluluklarımız hüzünlerden oluşma bir darağacına asılır seher vakitlerinde
Mutluluğun göz yummasını bekliyoruz saat acının eşiğine yürümekte
Yürünecek yollardan eksiltiyoruz adımlarımızı Yazacak kadar soluk dolduruyoruz heybemize
Nerden başlamalı ki?
Hayat ortak sıfatlar eklemiş miydi isimlerin yanına? Acıdan kaç tür olurdu usta? Giden mi gitmekten şikâyetçi olurdu yoksa kalanın mıydı suç? Hanginin ayakları sürçmüştü mutluluğa? Kalana kalmak yakışıyor da gidende gitmek
niye iğreti duruyordu?
Yakasına iğnelenmiş hüzünlerden bir düş arıyordu kendine
Öyle bir düş olmalıydı ki silkip atmalıydı tüm heceleri
Aşk yıkılmalıydı karşısında
susmayan ama bir türlü de tarif bulmayan üç hece yerinden saymalıydı onun düşünde
Sevda gömülmeliydi kanlı kuyulara
Yar her yaranın acıtanı olduğunda dile gelirdi ya
satırlarda yar mutluluğun adı mıydı ki usta?
Niyetim yakmaktı acılarımı…
Yangından bir kıvılcım sıçradı
Ben de tutuştum
Acıya sürgün yaşamlarım oldu benim yıllar süren
Hayattan gizlice çalıp sevinç sanrılarını bölüşürken Yar'la
Ahhh aslında bilememişim ömrümden çaldığımı Şimdi koşuyorum otobüslere yetişmek için Sabıkalı yüzümü ve yorgun bakışlarımı saklayarak
"HEP GECİKEN BİRİ KENDİNE YETİŞEMEZ "
diyor durakta bilet satan yaşlı adam
Topla valizini ve anılarını usulca çek git buradan Acı her yerde acı Geldiğin yerden geri dön kendine
Denizlerde yıka yaralarını
Asi ırmaklar kırbaçlasın tenini
Ve çaldıklarını geri ver yürüdüğün gecelere
Yar sevmek YAR'dan düşmektir
Seveceksen Yâr’i acıyı da al koynuna…
Yar dikenli yolların ayrımında beklerdi demek ki
Renk yüzü bilmemiş kara bir kalemdim oysa
Başkalarına nasıl verebilirdim renkli mutluklar
Ben ki derme çatma iki sözcükten ibaret biliyordum dünyamı
Yar ne çok dil bilirmiş sensizliğim
Ne çok harf sığarmış yamalı defterime
adından başlarmış hüznün yol tarifi
Kekeme kalırmış ardından söylediğim tüm ezgiler
Oysa şimdi sus ya da konuş ne fark eder ki? Sesinin kulağıma çarpan tınısı fersahlarca uzakmış düş limanlarımdan Bilemedim Yine yanılgının köşesine vurdum uslanmaz başımı
Aynı sonları karalıyorum yine
Aynı ismin üzerine çizikler atıyorum
Geçiyorum ömür denilen uçurumdan
Ellerim ceplerimde düşersem bir daha kalkmıycam
Satır aralarına mim düşüyorum saklı dünyamdan
Satır aram dolu
Satırlar ağlamaktı
Gel desem gelmez bir hayalin durağındayım
Azad et beni hayat yoksa mahkûmluğum hırçınlığıyla tüm aşk dizelerini parçalayacak
Sana olan tutsaklığımdan aşıramadım umutlu cümlelerimi
Sesine yakın bir nota bulamadım Türkülerimde
Detone olmuş bir şarkının anlamsız cümleleri kaldı dilimde
Geri dönüyorum on adımla sınırlı duvar aralıklı yürüyüşlerime… İçimde yüzünden kalma belkilerle
"HİÇ BİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİLDİR"
Diyor yaşlı duvar
Bak kız kulesi yerli yerinde
Ve martılar hala çok seviyorlar simit yemeyi
Aşk barutu ıslatan yağmurdur
Taksim meydanında
Bak! Seni bekliyor İstanbul’un sevgi tepeleri…
Yanarak öğrendiğin yangınların adıyla tutuştur acılarını
Peşinden koştuğun otobüsler bekliyor seni(s)aklandığın duraklarda
Seyirsiz yolların seyyahlığında atıyorum adımlarımı
Hayat kapımın musallaya bakan yüzünü hüzünler dolduruyor
Diline lisansızlık gömüyorum aşk başka hiçbir şey seni sen
yapmaya yetmiyor Kız kulesi bile anlamıyor halimden
Susmayı marifet bilmiş yanlarımı destekliyorum her seher vakti
Şimdi gece yarılandı
Sabaha çok değil artık
Yine hüzünler öldüreceğiz aşk meydanlarında
Yine musallaya dizeceğiz mahlasları
Acıları avuçlayacağız parmaklarımızla
Bilindik mevsimlerden yürüyeceğiz yine hazana
Dikenli tellerde kalan harflerden tırnak arasına hece hece düş dizeceğiz
Ve bir gün o en beğendiğimiz şiirin en anlamlı dizesinde ölümlerden ölüm beğeneceğiz
Sarı duvarlar gri kapılar ardında ölümlerden ölüm beğeniyorum
İç büken acılar arşınlanıyor damarlarımda
Zaman kuruyorum şakağıma
Sana gidiyor diye trenler
Düşünmeden geçiyorum turnikeleri
Vurup da cümleleri alnının çatısından
Kendimi Yusuf’un kuyularına atıyorum
Ağzımda tuzlu bir ıslaklık yanı-yorum
Ama incitmeden düşlerimi kuyuma atılan ipi baştan sona tırmanacağım
Bileklerimdeki incelmeğe aldırmadan
İÇİMDEKİ KUYUYA DÜŞ BEN TUTARIM SENİ