Babam uyuyor mu teyze?
- Hayır uyumuyor. Baban Cennet'e gitti.
- Yalan söylüyorsun, uyuyor. Uyandırın onu arkamda işte, göçük altında. O yüzden solgun görünüyor. Uykusu ağırdır babamın uyandırın onu. Hadi baba uyan!

Bir çocuğun haykırışıydı bunlar. O haykırış ki ölümü kabullenmemek, o haykırış ki uykuyu dünyanın en kötüsü görmek. Onun bu haykırışı hiçbir şeyi anlamamasından değildi, her şeyin farkında olduğundandı. Evet her şeyin farkındaydı ve bir cevap bekliyordu. "Babam nasıl öldü teyze, nasıl öldü?" Ona nasıl bir cevap verilirdi, acaba "Depremde öldü" diyebilecekler mi? Ya "Hani deprem öldürmezdi. Bize öyle öğretmiştiniz." derse ne cevap verebilirler. Cevap sadece susmak olurdu, galiba.

Uyku bir gerekliliktir. Sağlığımızın yerinde, zihnimizin açık olmasını sağlar ama uyumaya terk edilmek bir zorunluluk. Oysa uykuyla ölüm arasındaki tek ortak nokta gözlerin kapalı olması...Uykuyla ölümü birleştirenler ne o çocuk ne de doğa. Şehircilik planlaması yapmayıp: "Boş ver ya herkes kendi evini kursun" diyenler; köylerdeki evlerin yapımında hiçbir destekte bulunmayanlar; Bir inşaatı daha ucuza mal etmek için ellerinden geleni yapanlar; Binaları oturulacak yer değil de, sadece kar amacıyla yapılmış ve içinde oturanlar yok sayılmış yerler sunanlar ve bunlara isteyerek ya da istemeyerek destek veren herkes uykuyla ölümü birleştirmekten sorumludur, bana göre.

O kadar çok sevin ki mesleğinizi, onursuzluk yapıp kısa günün karı diye üç günlük karı düşünüp bir inşaatı daha ucuza getirip insan hayatıyla oynamayın, o kadar çok sevin ki belediyede mi çalışıyorsunuz, iyice bir makamınız mı var bir şeyler sizi vermemeniz gereken bir rapor vermeye itmesin. Çünkü insan çok sevdiği şeye onursuzca davranamaz. İşte o zaman o çocuğa verilecek cevaplar olur ve haykırışlar en azından uyku için olmaz.




Televizyonda bir sahneye şahit olmuştum. Bir ana oğlunu hastaneye götürüyor ve bu arada haykırıyor: "Oğlum duan üstünde mi, oğlum?" Aslında onun göz yaşlarıya yapılmış duası kurtarıyor onu; ya da anneyi teselli eden tek şey bu. En azından oğlu uyanacak belki de daha güzel bir güne uyanacak ama o acıyı ömür boyu çekecek. Fiziksel olarak değil ama hiç unutulmayacak.

Nene, anne, baba kaç aile yıkılmıştır? Kaç ailenin mal varlığının tamamı yok olmuştur? Ölüm nasıl olursa olsun kötüdür, acımasızdır ve yok edicidir. Sadece hayatları yok etmez. Hayatla birlikte yapılan her şeyi yıkar. Oysa hayat ne kadar güzeldir, yaşayanlar için. Gerçi değerini bilmeyiz. Somali’de yaşayan insanlar kadar yoksul olsak da yaşarız işte.

"Çekilin önümden benim derdim sizinle değil, benim derdim uykuyla da değil; benim derdim hiç suçum olmamasına rağmen bir daha hiç uyanmamak." Hiç suç olmadan insan nasıl bir uykuya terkedilir ki. Bu durumda kim yıkılmış olur bina mı? Taş, beton yığını mı? Yoksa insana verilen değer mi?


Eğer bu sözler bir hakaret geliyorsa bazılarına; beni de isyankar sayın, memnuniyetsiz sayın beni de, hani bazı insanlar vardır ona yardım edersiniz daha iyisini isterler işte beni de onlardan sayın. Olayları başka yere sapınca hemen diğer konuyu unutanlar gibi değilsem eğer; Doğu, Batı diye ayırmadan herkesin yardımına koşuyorsam eğer ve bu bazılarına yanlış geliyorsa beni de o isyankarlardan sayın.



Adnan KÖROĞLU