Günün öteki yüzü, hayatın görünmeyen bir yadsıması gibi gelir insanın üstüne. Hayat, bu yüzü nasıl yadsıyacağını bilemez, ama her şeyin farkında olan insan ruhu fark etmemiş gibi davranır, üstüne gelen bu yükün ardından. Anlamsız geçen onca seneden sonra hiçbir şeyi fark etmemiş gibi davranması hiç kolay değildir onun için, ama yine de kaçmak zorundadır. Bütün günlerde, bütün hayatlardan, bütün inkarlardan kaçmak; ruhunun derinliklerine kaçmak.

Gökyüzünün mavi derinliklerinin siyahlaşmaya başladığı o uzun ve zorlu labirentlerden geçen günde apansızın derinliklerindeki o karanlık kırmızılığın; yani içindeki gücün ortaya çıkmasına adeta izin verircesne çıkan dev dalga gibi ardı ardını kovaladı. Kaçmaya başlamıştı aslında ama bunu hiç kimseye anlatamadı yada hiç kimse bilmedi, kendi bile. İnsanların huzuru ince ipliğe bağlıdır. O ip gücünü sadece içinden alır. kendi içinden başka değil. Gücün, kudretin olduğu yer, diğer ruhların eğildiği ve hiçsizliklerin yoğunlaştığı bir durum meydana gelir. İnsanın kendi vücudunun bazı organları esir, bazıları efendiyse vücut köleleştirilmiş sistemin bir parçası olmaz mı? İnsan vücudu, isyan etmeye başladığında yaşadığı duygu aslında günün öteki yüzünü görmek ve bu yüzden mümkün olduğunca uzak durmaktır.

Sözler, insanı hiç bir şekilde ifade etmez ve insan, insanın esiridir. bu esirlik dünyada hiç bir zaman eşitlik olmadığını gösterir, insana