Atatürk’e Hediye Edilen Seccade ve El Falı

Sultan Tarlacı tarafından yazıldı.
Cumartesi, 16 Şubat 2013 21:55
1929 yılında, bir Hint mihracesi, Atatürk’le görüşmek ister ve randevu için Cumhurbaşkanlığı’na müracaat eder. Bu isteği kabul edilen mihrace, görüşmeden sonra Atatürk’e Hint işi ipek bir seccade hediye eder. Bu armağan, Atatürk’ün İstanbul’a geldiğinde sıklıkla ikamet ettiği Pera Palas’taki 101 numaralı odaya gönderilir. Atatürk’e 1929 yılında, ölümünden 9 yıl önce hediye edilen seccade ve üzerindeki saatin ayrıntılı görünüşü.


Görüldüğü üzere, Seccadedeki 20 santimetre çapındaki saat motifi Atatürk’ün resmi olarak ölümünün gerçekleştiği zamanı (09:07) göstermektedir. Seccadede yanyana sıralanmış on kasımpatı çiçeği ise muhtemelen Kasım ayını göstermektedir. Hepsi birden 10 Kasım, saat 09:07.

Kasımpatının bir çok anlamı vardır: adı üzerindedir, sonbahar-kış aylarında çıkar ve Kasım ayında çiçekleri patlar. Adını bundan alır. Bazıları ona cenaze çiçeği de der. Hüzün-yalnızlık ve gözyaşını ima eder, Bu bitkiyi iyi çiçek açtırmak için Mayıs ayında budama yapmak gerekir (19 Mayıs, Atatürk’ün Samsun’a çıkış ve Kurtuluş hareketinin başlangıcı). Avrupa Fransa, Polanya ve Japonya'da, krizantemler ölümü sembolize etmekte ve bu nedenle sadece cenaze törenlerinde ve mezarlara koymak için kullanılmakta.

Ölümünden yıllar önce Atatürk’e böyle bir seccade hediye edilmiş ve üzerindeki sembollerde rastlantısal mı yapılmıştır? Muhtemelen seccadeyi dokuyan kişide bir durugörü yeteneği vardı ve halıya bu görülerini tarih olarak işaretlemişti.
***********
İtalyanlar uzun süredir elde etmek istedikleri Trablusgarp'a (Bugünkü Libya) 1911 yılında saldırmışlardı. Osmanlı Ordusu Anavatanı'ndan uzakta çarpışıyordu. Bu sıralarda bir grup subay da savaşa katılmak için Bingazi şehrine gidiyordu. Bunların arasında Mustafa Kemal de bulunuyordu.

Yolda bir bedeviye rastladılar. Bu adam el falından çok iyi anladığını söyleyerek genç subayların fallarına bakmayı teklif etti. Hepsi avuçlarını gösterdiler. Talihlerini öğrenmek istediler. Sıra Mustafa Kemal'e gelmişti. Önce elini uzatmak istemedi. Arkadaşlarının ısrarı üzerine O da elini bedeviye uzattı.

Sarışın subayın elini sert avuçlarına alan bedevi, bu elin çizgilerine bakar bakmaz, yerinden ayağa fırladı ve büyük bir heyecanla haykırmaya başladı:

"Sen padişah olacaksın... Padişah olacak ve 15 yıl hüküm süreceksin..."

Gülüştüler ve yollarına devam ettiler...

Yıl: 1911'di...

Aradan yıllar geçti. 12 yıl sonra Atatürk, genç Türkiye Devleti'nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyetin 14. yılının sonlarına yaklaşıldığında hastalığı iyice ilerlemişti. Karaciğerinin şiştiğini görenler: "İçme paşam" dedikleri zaman, O, Bingazi yollarındaki el falına bakan bedeviyi hatırlatarak güldü: "Arap vaktiyle söylemişti... Bizim padişahlık nasıl olsa
15 yıl sürecektir. Hesapça bu son senemizdir."

Yıl: 1938'di...

Daha sonra yanında bulunan Fuat Bulca'ya eğilip fısıldar: "Bingazi'deki falcıyı hatırladın mı. Bana 15 yıl hükümdarlık yapacaksın demişti... İşte 15 yıl Fuat... Vadem doldu..."

Atatürk'ün sağlık durumunun endişe verici boyutlarda olduğunu bilen Fuat Bulca yutkunup, endişeyle O'nun yüzüne bakar: "Siz hani falcılara inanmazdınız Paşam?"der. Atatürk bunun üzerine Fuat Bulca'nın koluna dokunup, aynı odada bulunan Hasan Rıza ve Cevad Abbas'ı göstererek; yavaş bir ses tonuyla şunları söyler: "Bu sırrı sakın onlarla paylaşma... Aramızda kalsın..."