Olumlu düşünmenin alfabesi:
Sağlıklı mı olmak istiyorsunuz?

Huzurlu mu olmak istiyorsunuz?

Başarılı mı olmak istiyorsunuz?

Mutlu mu olmak istiyorsunuz?


Bütün bu arzularımızı elde etmenin en etkin yolu, olumlu düşünmektir.


Olumlu düşünme, hayallerimizi gerçeğe dönüştürebilmenin önemli bir olgusudur. Büyük başarılar elde etmiş olan insanlar, zihinlerini daima olumlu tutma yeteneğine sahip kişilerdi. Bu yetenekleri sayesinde, akıllarını kontrol altında tutabildikleri gibi, aklın kaygan zeminlerinde ayakta kalabilme becerilerini de kazanmışlardır. Olumlu insan, daima bardağın dolu kısmına odaklanarak, yapıcı olma alışkanlığına sahiptir. Bu tür insanlar her şeyin bir değişim içinde olduğunu görürler, genelde düşünce gücüne inanırlar ve bunu bizzat uygulama eğilimindedirler.



1950’ li yıllarda, olumlu düşünme felsefesinin dikkat çeken öncülerinden; Dr. Norman Vincent Peale ve Napoleon Hill bu alanda iz bırakanlar arasındadırlar. Örneğin Dr. Peale, “Olumlu Düşünce Gücü” kitabının ön sözünde şöyle der; “Kendinizi Tanrı’nın ellerine bırakın. Bunu kolayca yapmak için de, kendinize, artık o andan itibaren ihtiyacınız olan tüm gücü kazanmaya başlayacağınıza inanın”. Napoleon Hill’in en ünlü sözü ise “İnsan aklı, inanabileceği ve kavrayabileceği her şeyi başarabilir” idi. Vera Peiffer, “Çekim Yasası Temeli/Olumlu Düşünme” kitabında, “Ne düşünüyorsak oyuzdur, çünkü her şey başlangıçta düşüncedir, düşüncelerin kalitesi yaşam kalitesini belirler. En önemli işimiz kendimizi mutlu etmektir. Kendinizi başarılı görün, başarılı olursunuz Mucizelere inanmayın ama onlara güvenin” diyen Peiffer kitabına şöyle devam ediyor;



Dış dünyanın değişmesini beklemeyin, Çünkü değişmeyecek! Rüzgarın nasıl estiği fark etmez, Farkı yaratan, yelkeninizi nasıl açtığınızdır.



Olumlu düşünen insan; aklının, kontrol edilebilecek tek şey olduğunu ve onu kontrol altında tutamadığında, esen ters rüzgarlara nasıl yenik düştüğünü de bilir. Olumlu düşünmenin alfabesi, bir yapının temel taşları gibidir. Kişi olumlu düşünmenin yolunu döşerken aşağıdaki bloklardan yararlanacaktır. Sırası ile bu blokları inceleyerek, olumlu düşünmenin biçimlendirilmesinde kullanılabilecek yaklaşımları anlamaya çalışabiliriz;



1. İnançlı Olmak: İnanç insanın pusulasıdır.



Bireylerin doğuştan biyolojik farklılık gösterdiği ve kimilerinin taşıdığı farklı kromozom nedeni ile inançlı olmaya daha yatkın olduğu, biyoloji biliminin bize sunduğu yeni bir açılım olmuştur. Ayrıca inançlı olmaya yatkın olanların, daha uzun yaşama eğiliminde olduğu da iddia edilmektedir. Düşüncenin bir güç olduğu, artık sıkça ortaya konan deneylerle, daha açık gözlemlenir oldu. Beyin ve düşünce gücü ile felçli hastaların bilgisayarları kullanabildiklerine tanık olundu. Düşünce bir enerji ise, olumlu düşünce de bir enerjidir ve kendine benzer enerji frekansları ile rezone olur.



Sırrın Sırrı kitabımda, morfik alanlar fenomenine değinmiş ve Amerika’da Princeton Üniversitesinin “pear” laboratuarında yapılan bilimsel araştırmalardan örnekler vermiştim. Bu araştırmalara göre bu fenomen, morfik alanların mevcudiyetini bizlere açıkça göstermekte ve duyu dışı bilinçaltı algılarımızın morfik alanlar sayesinde insanlığı nasıl birbirine bağladığını bilimsel olarak kanıtlamaktadır. Böylece de; rezonans sırrının ne kadar gizemli bir güç olduğunu gözler önüne sermektedir. Kimi düşünürlere göre; bu fenomene dayalı olarak, olumlu düşünce olumlu gelişmeleri kendine çeker. Hayaller düşünceyi, düşünce hayalleri harekete geçirir.



Hz. Mevlana’nın dediği gibi, “gül düşünürsen güllük, diken düşünürsen dikenlik olursun.”



Ancak, olumlu düşüncenin olumlu düşünceleri nasıl çektiği fenomenine bilimsel bir ifade kazandırmak ve böylece ortodoks anlayış ile kuantum anlayış arasındaki kavram çelişkisine çözüm getirmek kritik bir önem taşıyor. Yaşamın sırrı ve olumlu düşünme felsefesinin sırrı İngilizcede “like attracts like” Türkçede ise “benzer benzeri çeker”dir. Kuantum kavramını önemsemeyen bazı Ortodoks düşünürler, olumlu düşünmenin olumlu düşünceyi kendine çekme olayını, mıknatıslık özelliğine örnek göstererek anlamsızlıkla tenkit ediyorlar. Çünkü fizikte “karşıt kutuplar birbirini çeker, benzer kutuplar birbirini iter” denir. Bu savı kullanarak iki aynı kutuplu düşüncenin birbirini iteceğine (çekeceğine), birbirini çektiğini (ittiğini) ileri süren Ortodoks anlayış, olumlu düşünmenin bu söylemini anlamsız buluyor.



Oysa, kuantum felsefesine ilgi duyan her insan bilir ki; Newton fiziği parçalardan bütüne giderken kuantum fiziği evrensel bütünsellik üzerine inşa edilmiştir. İnsan bu bütünlüğün ayrılmaz parçası olduğuna göre, evren de var olan her şeyle bütünleşebilir, düşünce titreşimleri ile evrenin her parçası ile iletişim kurulabilir. Olumlu düşünme fenomeni ile ilgili olarak bir radyonun işleyiş sistemi konumuza ilginç bir örnek olabilir. Bir radyo istasyonunun vericisi ile uzaya gönderilen titreşim dalga frekansları, kişilerin sahip olduğu radyo alıcıları sayesinde bilgi transferine dönüşür. Bu oluşan yapıda, sadece aynı frekanstaki bir radyo alıcısı mesajı alabilir ve anlayabilir. Bu olayın bilimsel açıklaması, rezonans fenomenidir.



Rezonans, bir sistemin doğal frekanslarının dışarıdan aynı frekansta gelen bir etken tarafından uyarıldığında oluşan şiddetli frekans neticesinde ortaya çıkan, mekanik veya biyolojik oluşumlarla meydana gelen bilgi transferidir. Olumlu düşünme fenomeninde olay, fizik anlayışının mıknatıslık özelliği değil, aynı frekanstaki titreşim dalgalarının rezonansı neticesinde elde edilen bilginin meydana getirdiği oluşumlardır. Sonuçta bu bir inanç işidir.



Düşünce gücüne inanmayan kişi, düşüncenin bir enerji olduğunun farkına varamamıştır. Bu nedenle; olumlu düşüncenin olumluyu, olumsuz düşüncenin olumsuzu çoğaltacağına inanmakta zorlanır. İnanç, bu nedenle olumlu düşünme felsefesinin pusulasıdır. İnanç, bir düşünceye; aklen, ruhen, yani gönülden bağlanmak demektir. O düşünceye sarsılmaz güven demektir. Sözünü ettiğimiz inanç, genelde Yaratan’a duyulan sarsılmaz bağlılık ve güvendir. Yaratana somut olarak dokunmasak da, göremesek de inanırız. Yaratanı görmeden anlamanın bir yolu da onun kurallarını anlamaktan geçer.



2. Amaçlar ve Programlama: Olumlu düşüncede temel kural, beyni olumlu bir şekilde arzulanan amaçlar doğrultusunda programlamaktır. Bunun için de, hedeflerimize yönelik ayrıntılı planlar ve programlar geliştirmeli ve sabırla uygulamalıyız. Genelde, herkesin ulaşmaya çalıştığı bir hedef vardır. Doğa boşluğu kaldırmaz. Amaç yok ise; zihnimizi tamamen çapraz rüzgarlara açık bırakırız, o zaman da kendi yazgımıza yelken açamayız.



3. Beklediğimizden Daha Fazlasının Verilmesi: Olumlu düşünmenin geliştirilmesinde diğer bir adım, beklenenden daha fazlasını verebilme alışkanlığıdır. Beklenenden daha fazlasını veren insan; aile hayatında, iş ortamında veya toplum içinde olsun hemen tebarüz eder, ortaya çıkar ve dikkatleri kendine çeker. Ekilen bu çaba tohumları, olumlu düşünmenin “çekim prensibi”ne göre, bir şekilde çoğalmış olarak size geri döner.



4. Coşku ve Heyecan: “Coşku ve heyecansız, büyük hiçbir şey yaratılmadı şimdiye dek” sözünü unutmayın. Olumlu sözcükler ve hareketler coşku ve heyecan taşır. Coşkulu his ve duygu ile ifade edilen her düşüncenin frekans gücü daha yüksek olacağından, düşüncelerin gerçeğe dönüşme olasılığı da daha yüksek olacaktır.



5. Kendine İnanmak ve Güvenmek: Napoleon Hill’in “İnsan aklı, inanabileceği ve kavrayabileceği her şeyi başarabilir” sözü bazıları için; uçuk ve gerçekleşmesi imkansız bir hayal gibi görülebilir. İlk tepkiler “örneğin, ayda şu kadar maaş almayı düşüneceğim bu gerçekleşecek veya bir piyango bileti alacağım, büyük ikramiyeyi kazanmayı hayal edeceğim ve piyango bana vuracak diyorsunuz, öyleyse bugüne kadar düşündüklerim acaba niye gerçekleşmedi” gibi yaklaşımları içerebilir.



Evet, bu konuya ilgi duymamış insanların böyle bir tepki koymaları olağan karşılanabilir. Önemli olan, kişinin Napoleon Hill’in cümlesindeki ‘inanabileceği’ ve ‘kavrayabileceği’ kelimelerinin vurgusunu özümseyebilmesidir. Eğer kişi; kendine inanıyor, güveniyor, bedeli ne ise onu ödemeyi de kabul ediyor ve mantıksal olarak yapabileceğini kendine devamlı telkin edebiliyorsa, mucizevi gibi görülen düşüncenin olumlu gücünü keşfedebilecektir.



6. Duyguların Kontrol Altında Tutulması: Olumlu düşünme için duyguların daima pozitif anlamda kontrol altında tutulması ve devamlı olarak planlarınıza ve hedeflerinize yönlendirilmesi sözünü ettiğimiz alfabenin veya temel taşların önemli bir koşuludur.



7. Dengeli Düşünme: Dengeli düşünme alışkanlığı olumlu düşünmenin temel taşıdır. Duygusal, akılsal ve ruhsal enerji bedenlerimizin sağlıklı işlevi denge anlayışımıza bağlıdır. İnsanın olumlu düşünme yeteneği, herhangi bir sorunun iki ucuna dokunabilen denge becerisi ile güç kazanır.



8. Sabırlı ve Sebatkar Olmak: Olumlu düşünme ve denge felsefesinin erdemlerine ulaşmanın önemli bir şartı da, sabırlı ve sebatkar olmaktır. Sabrı ve sebat etmeyi bilen kişi, olmayacakmış gibi görünen işlerde bile hedefini yakalayabilir ve kendi şansını yaratabilir. Sabır, inançla ve olumlu düşünerek beklemek; sebat ise, olumlu düşünmenin sürdürülebilirliği ile arzulanan hedefi yakalayabilme becerisinin ön koşuludur.



OLUMLU DÜŞÜNMENİN SIRRI



Yaşamda hemen hemen her şeyin bir sırrı veya bir püf noktası vardır. Bunu en iyi ifade edenlerden biri kanımca Gantuma Budha’nın (MÖ 561-483) üç cümlelik bir sözüdür;



Her şey yükselir ve sona erer, Bunu gördüğünüz an, her üzüntünün üstünde olursunuz, Bu parıldayan yoldur.



Üç cümle ile ifade edilen bu bilge sözlerin, dünya var oldukça, olumlu düşünme sanatına katkısından bir şey kaybetmeyeceğine inanıyorum. Hepimizi içten içe yiyip bitiren üzüntü, olumlu düşünmenin baş düşmanıdır. Hemen hemen üzüntüsüz insan yoktur ve kontrol altına alınamayan akıl, adeta bir kuruntu fabrikasıdır. İşler yolunda gitmeyince kendimize üzülürüz, yakınlarımızın ve dostlarımızın sorunlarına üzülürüz, devlette işler iyi gitmiyorsa ona üzülürüz, hatta taraftarı olduğumuz futbol takımı maç kaybedince bile karalar bağlarız. Genelde üzüntüsüz olamayacağımıza göre, ne yapıp edip bu üzüntülerin etkisini bir şekilde azaltmalıyız. İşte Budha yukarıdaki sözü ile bunu ifade ediyor.



Budha’ya göre “her şey yükselir ve sona erer”, yani “zaman” nasıl olsa her üzüntüyü törpüleyerek bizden uzaklaştıracağına göre, üzülmek niye? Kısaca Budha, yaşamda karşılaştığımız her üzüntü, keder ve elde ettiğimiz her başarı ve sevinç bile, belli bir süre devam eder sonra da geçer demek istiyor. Olumlu düşünme felsefesinin temel öğesi olan “her keder mutlaka bir kurtuluşla sona erer” veya “her musibette hayrın tohumları vardır” sözleri üzüntülerin nasıl üstünde olacağımızı ve bize parıldayan o yolu işaret etmekte. Budha’nın bu sözlerinin arkasında yatan dayanak; Yaratan’ın evrensel kanunlarından biri olan “çift kutuplu bir dünyada yaşadığımız gerçeğidir”. “Her şey yükselir ve sona erer”, işte bu anlayış olumlu düşünebilmenin sırrı’na götüren parlayan yoldur. Bu nedenle olumlu düşünen insan, her şeyi kendine üzüntü etmediği gibi, her başarıyı da gözünde büyütmez. Sonuçta, üzüntü üreticiliğinden kurtulmanın çaresi, olumlu düşünme olduğu gibi, doğru kullanıldığında bizi devamlı yenileyen güç kaynağı da olumlu düşüncedir.



OLUMLU DÜŞÜNMENİN YARARLARI



Olumlu düşünce sevgiye götüren yoldur. İnsanın kendi kendisini sevmesinde önemli bir etken olmanın yanı sıra, toplumda sevilmenin de önemli bir aracıdır. İnsanların, etrafına karanlık saçanlardan daha çok, akılcı ve yapıcı bir olumluluğu besleyen kişilerden keyif aldıkları herkesçe gözlemlenir.



Olumlu düşünce bir sanat olduğu kadar, bir akıl işidir ve akılla bütünleşebilmesi için emek ister. Çoğunlukla aynı şey olumsuzu değil, olumluyu söyleyerek de ifade edilebilir hatta bu bir alışkanlık haline getirilebilir. Bu alışkanlığın bir yöntemi de her akşam yatmadan o günün muhasebesini yapmaktır.



Olumlu düşünmenin hemen hemen her alanda yararlarına rastlarız. Mesela, elektriği keşfeden Thomas Edison’un anonim hikayesi buna güzel bir örnektir. “Edison elektriğin keşfi ile uğraşırken her başarısız deney bittiğinde, bugün de elektrik üretmeyen bir yol keşfettik dermiş. Hikayenin açıklaması ise şöyle;



Başarı ile sonuçlanmayan her başarısız deney, bizi başarıya biraz daha yaklaştırır, çünkü başarıya ulaşmayan bu çabalar, deneylerin nasıl başarılamayacağını göstererek, başarı şansına yaklaştırır, bu da başarıya giden yoldur”.



Olumsuz sonuca dahi yapıcı bir olumlulukla bakabilmek, kuşkusuz elektriğin keşfedilmesinde önemli bir rol oynamış. İnternetteki anonim bir habere göre; Amerika’da bir okulda yapılan deney için özel bir başarı sınıfı oluşturulur ve bir grup öğretmen de bu sınıfın hocaları olarak görevlendirilir. Yılsonunda sınıfın başarısı, herkesi şaşırtacak kadar mükemmeldir. Okul yönetimi bu sınıfın öğretmenleri ile bir toplantı yapar ve bu sınıf talebelerinin özel olarak değil, kura ile rastgele oluştuğunu açıklar. Bundan hemen pay çıkartan öğretmenler, bu başarıdan büyük bir gurur duyduklarını yüzlerindeki coşku ile ifade ederler. Ama bu coşku okul yönetiminin ikinci açıklaması ile büyük bir şaşkınlığa dönüşür. İkinci açıklama, “sayın hocalarımız, sizler de kura ile seçildiniz”dir.



Bu deneyden çıkartılacak ders, insanların genelde çevresindeki insanların beklentilerinden ne derece etkilendikleri ve Napoleon Hill’in söylediği gibi insan aklının “inanabileceği” ve “kavrayabileceği” her şeyi başarabileceği öğütüdür. Başarısız öğrencilerin ve öğretmenlerin bile, başarılı olmayı kafalarına koyduklarında nasıl başarılı olabildiklerinin sırrı, olumlu düşünmenin mucizevi gücünden başka bir şey değildir.



Olumlu insan yaşam enerjisi ile dolu insandır. Olumsuz düşünen insan itici, olumlu düşünen insan ise çekicidir. Zaman zaman yeni tanıdığımız bazı insanlara karşı kendimizi soğuk, bazı insanlara karşı da sıcak hissederiz. Bu olay kişilerin taşıdığı enerjilerle ilgilidir. Düşünce enerji parçacıklarıdır. Olumlu insanın enerjisi pozitif, olumsuz insanın enerjisi ise negatif enerji ile yüklüdür. Olumlu düşünme gerçekte bir egzersiz şeklidir ve akıl ile duyguları olumlu anlamda kontrol etme yeteneğidir. Yarısına kadar dolu olan bardağa, yarısına kadar boş demekten kaçınmak bir tür olumlu düşünme jimnastiğinin ilk adımıdır. Uzun seneler önce, bir dost sohbetinde, yılların yıpratamadığı ünlü bir sinema artisti dostumuz ile olumlu ve olumsuz insanlar konusunda sohbet etmiştik.



Bir İstanbul beyefendisi olan rahmetli babasının, bu konu ile ilgili tutumundan söz etmişti. Babası konuşmalarında; “ışığı kapatın” veya “kapıyı kapatın” gibi sözlerden kaçınırmış. Işığı kapatın yerine; “ışığı biraz dinlendirin” veya “kapıyı örtün” dermiş. Bu tarzda bir olumlu düşünme inceliğini daha önce hiç duymadığımdan, dostumu böyle bir babaya sahip olduğu için kutladım. Olumlu düşünce, genelde aileyi ve çevreyi de etkiliyor. Dostumuzu seneler sonra kaybettik, nur içinde yatsın o da babası gibi ince ruhlu ve olumlu düşünceye yatkın bir insandı. Sonuçta Budha’nın olumlu düşünmenin sırrı olan “her şey yükselir ve sona erer” deyimi; tıpkı “her şey küçük şeydir” sözcüğü gibi, üzüntüyü aşmada bir farkındalık açılımı olabilir. Çünkü bu söz olumlu düşünebilmenin temel taşıdır. Bunun anlamını hissedebildiğimiz an, üzüntünün üstünde oluruz. Böyle anları hissettiğimizde; geçmişin pişmanlıklarından, üzüntülerinden, geleceğin kuşku ve kuruntularından kendimizi soyutlayarak anımızı yakalar ve yaşamın pırıltılarını örneğin şu şiir’deki gibi hissedebiliriz;



“Zamanı ayarla sen, hayallerimizi ayaz vurmadan,



Meydan okurcasına zamana ve yardım istercesine zamandan.



Kalite sevginin kıvançlandığı aynada, göz temasının ışıltısından,



Bin akça sevinç yayılsın tüm bedene anlar ötesi mekânlardan.



Ve gönül tarlamı belle, cansı dirilişler öncesi baharlardan.”



Şairimiz şöyle devam ediyor ve “olumlu düşünme, ılımlı yaşama ve güzel iklimden hayata aktarmanın mevsimi “an”dır, içimizde kıvranan binlerce duygu ve düşünce kirmenini, olumlu düşünme ikliminin güneşinin ışıklarıyla yıkamalı, yarınların mutlu getirilerine yatırım yapmak için, “an”ın yeleleriyle sarmalanmış rüzgara sevinç siparişlemeli” diyor.